Yalcinkaya karari 8 min scaled

YAZI 4: AİHM’İN YALÇINKAYA KARARINA İSTİNADEN YENİDEN YARGILAMA TALEP DİLEKÇESİ

Yazı Dizisinin İçeriği

YALCINKAYA KARARI 1 min 1

1 Kasım 2023 tarihli yazımda (ilgili yazımı okumak için tıklayınızAvrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’nin Yalçınkaya kararının bağlayıcılığı sorununa değindikten sonra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme)‘nin ön gördüğü sisteminin işleyişine ve amacına, ayrıca söz konusu kararda varılan tespitlerin ve değerlendirmelerin özüne uygun bir şekilde Türk Hükümeti’nin Sözleşme’nin 46. maddesi kapsamında genel tedbirler almak zorunda olduğunu, Bakanlar Komitesi’nin denetimi altında icra edilecek bu genel tedbirlerin ihlalden etkilenen tüm bireyleri de dikkate alması gerektiğini belirtmiştim.

14 Kasım 2023 tarihli ikinci yazımda, Yalçınkaya davasında verilen karar sonrası diğer kişilerin yeniden yargılanabilmeleri için yasal mevzuatımızın uygun olup olmadığı hususunu ve de Avrupa Konseyi’nin tavsiyeleri doğrultusunda yasal mevzuatımızın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarının icrasına uygun hale gelmesini işlemiştim (ilgili yazımı okumak için tıklayınız).

20 Kasım 2023 tarihli üçüncü yazımda, söz konusu kararın ‘Yeniden Yargılama’ hakkı sağlamasının hukuki temelini ve de Avrupa Mahkemesi’nde başvurusu bulunan ya da AİHM’e başvuramamış, başvurusu kabul edilemez bulunmuş ya da idari olarak reddedilmiş kişiler için önerdiğim harekat tarzından bahseymiştim (ilgili yazımı okumak için tıklayınız).

Bugünkü dördüncü ve son yazımda ise ByLock kullanımı iddiasına bağlı olarak mahkum edilen hükümlüler için Yalçınkaya v. Türkiye kararına istinaden ‘Yeniden Yargılama’ talebi içeren örnek bir dilekçe yayımlıyorum. Dilekçeyi aşağıda bulabilirsiniz.

Ayrıca dilekçenin başlıklarını ve de içeriğinin tamamını aşağıda da bulabilirsiniz.

…………AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA

Esas No                                         :

Hükümlü                                       :

Talep Konusu                              : Yeniden yargılanma talebi

Dayanılan Hukuki Kurallar         : Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme)’nin 46. maddesi ile Anayasa’nın 90. maddesinin beşinci fıkrası

AÇIKLAMALAR

HAKKIMDA HÜKMEDİLEN MAHKUMİYET KARARI

‘ByLock haberleşme uygulamasını kullandığım iddiasıyla’ mahkemeniz nezdinde aleyhimde yürütülen ceza davası sonucunda silahlı terör örgütüne üye olma suçlamasıyla mahkûm edildim. Söz konusu mahkûmiyet kararı kesinleşmiştir.

İLGİLİ YASAL ÇERÇEVE VE UYGULAMA

ULUSAL VE ULUSLARARASI HUKUK

İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme (Sözleşme)

Sözleşme’nin yeniden yargılanma talebim ilgili hükümleri aşağıdaki gibidir:

Madde 7 (Kanunsuz ceza olmaz)

1. Hiç kimse, işlendiği zaman ulusal veya uluslararası hukuka göre suç oluşturmayan bir eylem veya ihmalden dolayı suçlu bulunamaz. Aynı biçimde, suçun işlendiği sırada uygulanabilir olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.

Madde 46 (Kararların bağlayıcılığı ve infazı)

1. Yüksek Sözleşmeci Taraflar, taraf oldukları davalarda Mahkeme’nin verdiği kesinleşmiş kararlara uymayı taahhüt ederler.

2. Mahkeme’nin kesinleşen kararı, infazını denetleyecek olan Bakanlar Komitesi’ne gönderilir.

(…)

4. Bakanlar Komitesi, bir Yüksek Sözleşmeci Taraf’ın, taraf olduğu bir davada verilen kesin karara uygun davranmayı reddettiği görüşünde ise, ilgili Taraf’a ihtarda bulunduktan sonra, Komite toplantılarına katılmaya yetkili temsilcilerin üçte iki oy çokluğu ile alınacak bir kararla, ilgili Taraf’ın 1. fikrada öngörülen yükümlülüğünü yerine getirmediği meselesini Mahkeme’ye intikal ettirebilir.

(…)

Kararların Uygulanmasının ve Dostane Çözüm Şartlarının Denetlenmesine İlişkin Bakanlar Komitesi İçtüzüğü (İçtüzük)

İçtüzüğün yeniden yargılanma talebim ilgili hükümleri aşağıdaki gibidir:

II. Kararların infazının denetimi

Madde 6 (Kararın infazına ilişkin Bakanlar Komitesine bilgi verilmesi)

(…)

2. Sözleşme’nin 46. maddesinin 2. paragrafı uyarınca, ilgili Yüksek Sözleşmeci Tarafın bir kararının icrasını denetlerken, Bakanlar Komitesi şunları inceleyecektir:

(…)

b. Gerektiğinde ve ilgili Yüksek Sözleşmeci Tarafın karara uymak için gerekli araçları seçme konusundaki takdir yetkisini dikkate alarak:

(…)

ii. Buna benzer veya tespit edilen yeni ihlallerin önlenmesi veya devam eden ihlallerin sona erdirilmesi amacıyla genel tedbirlerin alınıp alınmadığı.

Anayasa

Anayasa’nın yeniden yargılanma talebim ilgili hükümleri aşağıdaki gibidir:

Madde 90 § 5

“Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası antlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası antlaşma hükümleri esas alınır.”

Türk Ceza Kanunu (26 Eylül 2004 tarihli ve 5237 sayılı Kanun)

Ceza Kanunu’nun, suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçunu düzenleyen 220. maddesi, ilgili olduğu kadarıyla aşağıdaki hükmü içermektedir:

” (1) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla örgüt kuranlar veya yönetenler, örgütün yapısı, sahip bulunduğu üye sayısı ile araç ve gereç bakımından amaç suçları işlemeye elverişli olması halinde, dört yıldan sekiz yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Ancak, örgütün varlığı için üye sayısının en az üç kişi olması gerekir.

(2) Suç işlemek amacıyla kurulmuş olan örgüte üye olanlar, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(3) Örgütün silahlı olması halinde, yukarıdaki fıkralara göre verilecek ceza dörtte birinden yarısına kadar artırılır.”

Ceza Kanunu’nun 314. maddesinin 1. ve 2. fıkraları silahlı bir örgüte üye olma suçunu düzenlemektedir:

” (1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçları işlemek amacıyla, silahlı örgüt kuran veya yöneten kişi, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.

(2) Birinci fıkrada tanımlanan örgüte üye olanlara, beş yıldan on yıla kadar hapis cezası verilir.”

Terörle Mücadele Kanunu (12 Nisan 1991 tarihli ve 3713 sayılı Kanun)

Terörle Mücadele Kanunu’nun ilgili hükümleri aşağıdaki gibidir:

Terör tanımı

Madde 1

“(1) Terör; cebir ve şiddet kullanarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemlerinden biriyle, Anayasada belirtilen Cumhuriyetin niteliklerini, siyasî, hukukî, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, Devlet otoritesini zaafa uğratmak veya yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, Devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden eylemlerdir.”

Terör suçlusu

Madde 2

“(1) Birinci maddede belirlenen amaçlara ulaşmak için meydana getirilmiş örgütlerin mensubu olup da, bu amaçlar doğrultusunda diğerleri ile beraber veya tek başına suç işleyen veya amaçlanan suçu işlemese dahi örgütlerin mensubu olan kişi terör suçlusudur. Terör örgütüne mensup olmasa dahi örgüt adına suç işleyenler de terör suçlusu sayılır.”

Terör Suçları

Madde 3                

“5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 302, 307, 309, 311, 312, 313, 314, 315 ve 320.nci maddeleri ile 310 uncu maddesinin birinci fıkrasında yazılı suçlar, terör suçlarıdır.”

Terör örgütleri

Madde 7

“(1) Cebir ve şiddet kullanılarak; baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya tehdit yöntemleriyle, 1 inci maddede belirtilen amaçlara yönelik olarak suç işlemek üzere, terör örgütü kuranlar, yönetenler ile bu örgüte üye olanlar Türk Ceza Kanunu’nun 314 üncü maddesi hükümlerine göre cezalandırılır. Örgütün faaliyetini düzenleyenler de örgütün yöneticisi olarak cezalandırılır…”

ULUSAL VE ULUSLARARASI UYGULAMA

Uluslararası Uygulama

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİMH)’nin Yüksel Yalçınkaya v. Türkiye (Başvuru no. 15669/20, 26 Eylül 2023) Kararı (Yalçınkaya kararı)
Olgular

Kayseri’de bir devlet okulunda öğretmen olarak görev yapan başvurucu Yüksel Yalçınkaya, 27 Temmuz 2016 tarihinde 672 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile FETÖ/PDY ile bağlantılı olduğu şüphesiyle görevinden ihraç edilmiştir. Akabinde ‘ByLock haberleşme uygulamasını kullandığı iddiası, Bank Asya’da hesabının bulunduğu, FETÖ/PDY ile bağlantılı olduğu düşünülen bir sendika ve derneğe üye olduğu’ gerekçesiyle Kayseri Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde aleyhinde yürütülen ceza davası sonucunda silahlı terör örgütüne üye olma suçlamasıyla mahkûm edilmiştir.

İç hukuk yollarını tüketmesinin ardından Yüksel Yalçınkaya, yargılanmasının ve mahkûmiyetinin Sözleşme’nin 6, 7, 8 ve 11. maddelerinin ihlali anlamına geldiğini belirterek AİHM önünde bireysel başvuru yapmıştır.

Kararda Türk Makamlarının ByLock Uygulaması Hakkındaki Genel Tutumunun ‘Kanunsuz Suç ve Ceza Olmaz’ İlkesini İhlal Ettiğine Dair AİHM’in Tespitleri

Türk yerel mahkemelerinin görüşlerine göre; ByLock uygulamasını kullanmış olma, değiş tokuş edilen mesajların içeriğine veya değiş tokuş yapılan kişilerin kimliğine bakılmaksızın, iç hukukta tanımlandığı gibi silahlı terör örgütü üyeliği suçunun tüm kurucu unsurlarının varlığının kesin bir kanıtı olarak hizmet etmektedir (ibid., §258).

Yerel mahkemeler tarafından benimsenen yorum, daha ziyade, yalnızca ByLock kullanmanın otomatik olarak bu sonucu doğurmasını sağlayacak şekilde, ulaşılması gereken sonuçları önceden varsayıyor gibi görünmektedir. Yerel mahkemeler, bunu yaparken, silahlı bir terör örgütüne üye olmanın tüm gerekliliklerinin (gerekli kast da dahil olmak üzere) yerine getirildiğini tespit etmeksizin, bu uygulamanın kullanıcısına etkili bir şekilde ceza sorumluluğu yüklemektedir. Bu durum ne süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluğa dayalı organik bir bağın (aşağıdaki 32. paragrafa bakınız) ve çok özel bir manevi unsurun varlığının kanıtlanmasını gerektiren söz konusu suçun özüyle ne de aynı zamanda, Sözleşme’nin 7. maddesi uyarınca, bireyin, kişisel sorumluluk unsurunun tespit edilebileceği manevi bağ olmadan cezalandırılmama hakkıyla bağdaşmaktadır (ibid., §264).

ByLock haberleşme uygulamasını kullanma teknik olarak söz konusu suça ait eylemin bir parçası olmasa da yerel mahkemelerin yorumu, uygulamada, yalnızca ByLock kullanımını, bilerek ve isteyerek silahlı bir terör örgütüne üye olmakla eşitleme etkisi yaratmıştır (ibid., §267).

Bu yoruma göre, bu uygulamayı kullandığı ulusal mahkemelerce tespit edilen herkes, ilke olarak, Ceza Kanunu’nun 314 § 2 maddesi uyarınca silahlı terör örgütüne üyelikten mahkûm edilebilir (ibid., §413).

AİHM, Yalçınkaya kararında başvurucunun ByLock kullanımı iddiasına dayalı olarak mahkûm edilmesinin Sözleşme’nin 7. ve 6. maddelerini ihlal ettiğini tespit etmiş ve bu tespite yol açan durumun münferit bir olaydan ziyade ‘tüm ByLock kullanıcılarına neredeyse otomatik bir şekilde cezai sorumluluk yükleyen’ (ibid., §264) sistemik bir sorundan kaynaklandığını ve bu sorunun da çok sayıda kişiyi etkilediğini kabul etmiştir (ibid., §414).

Karar

AİHM, yukarıdaki tespitlerinin ardından, ByLock kullanımı iddiasına dayanan mahkumiyetin Sözleşme’nin 7. maddesi ile güvence altına alınan ‘kanunsuz suç ve ceza olmaz’ ilkesini ihlal ettiğine hükmetmiştir.

Sözleşme’nin 46. maddesi kapsamındaki Tespitler

AİHM, ayrıca, Sözleşme’nin 46. maddesi kapsamında Türk Hükümeti’nin Sözleşme sistemindeki rolünü yerine getirmesi amacıyla ‘ByLock kullanımını, bilerek ve isteyerek silahlı bir terör örgütüne üye olmakla eşitleme etkisi yaratan (ibid., 267), tüm ByLock kullanıcılarına neredeyse otomatik bir şekilde cezai sorumluluk yükleyen’ ve çok sayıda insanı etkileyen bu sistemik sorunu çözmesi çağrısında bulunmuştur (ibid., §416).

AİHM, Yalçınkaya kararında kendi işlevinden de bahsederek ayrıca verdiği kararlarının ‘sadece önüne getirilen davaların karara bağlanmasına değil, daha genel olarak Sözleşme tarafından tesis edilen kuralların açıklığa kavuşturulmasına, korunmasına ve geliştirilmesine hizmet ettiğini ve böylece devletlerin Sözleşmeci Taraflar olarak üstlendikleri taahhütlere uymalarına katkıda bulunduğunu’ vurgulamıştır (ibid., §408). AİHM’e göre, bu kapsamdaki taahhütleri doğrultusunda Türk hükümeti, Bakanlar Komitesinin denetimine tabi olmak kaydıyla, iyi niyetle ve Yalçınkaya kararının “sonuçları ve ruhu” ile uyumlu bir şekilde gerçekleştirilmesi kaydıyla genel tedbirler benimsemelidir (ibid., §404).

AİHM, Yalçınkaya kararında tespit edilen kusurların, ilgili ve mümkün olduğu ölçüde, Türk makamları tarafından daha geniş bir ölçekte -yani başvurucu Yüksel Yalçınkaya’nın özel davasının ötesinde- ele alınması gerektiği görüşündedir. Dolayısıyla, ulusal mahkemelerin önünde görülmekte olan davalara ilişkin gerekli sonuçları çıkarması ve ihlal bulgularına yol açan ByLock kullanımını, bilerek ve isteyerek silahlı bir terör örgütüne üye olmakla eşitleme etkisi yaratan’ sistemik sorunun çözülmesi için, Sözleşme’nin 46. maddesi kapsamındaki yükümlülüklerine uygun olarak, Türk Hükümeti’nin uygun genel tedbirleri alması gerekir. Daha spesifik olarak, ulusal mahkemelerin, Yalçınkaya kararında AİHM’in yorumlandığı ve uygulandığı şekliyle ilgili Sözleşme standartlarını dikkate almaları gerekmektedir (ibid., §418).

AİHM, ayrıca kararında talep edilmesi halinde, yeniden yargılamanın en uygun yol olduğunu işaret etmiştir (ibid., §416). Böylece AİHM, bir dizi benzer davadaki ihlal bulgusunu tekrarlamak zorunda kalmayacağını belirterek ayrıca Türk yetkilileri de uyarmaktadır (ibid., §417).

Kararın bağlayıcılığı

Sözleşme’nin 46. maddesi ile Anayasa’nın 90. maddesinin beşinci fıkrası gereğince AİHM’in Yalçınkaya kararı bağlayıcıdır.

Yalçınkaya kararının icrası kapsamında Türk Hükümeti, Yalçınkaya davasında tespit edilenlerin ötesinde benzer ihlallerin yaşanmaması ve de var olan ihlallerin sona erdirilmesi için genel tedbirler almalıdır. Bu zorunluluk, Yalçınkaya kararında AİHM’in dile getirdiği, Sözleşme’nin 46. maddesi kapsamında Türk Hükümeti’nin üzerine düşen (bakınız, §16-22) ve de Tüzüğün 6§2 (b.ii) maddesi kapsamındaki gerekliliklerden kaynaklanmaktadır. Ayrıca, AİHM, alınması gereken genel tedbirler kapsamında yeniden yargılamanın en uygun yol olduğuna işaret etmiştir (bakınız, §22).  

Sözleşme’nin 46. maddesi uyarınca Yüksek Sözleşmeci Taraflar, taraf oldukları her davada Mahkeme’nin nihai kararlarına ve Bakanlar Komitesi tarafından denetlenen icrasına uymayı taahhüt ederler. Bunun etkilerinden biri, Mahkeme’nin bir ihlal tespit ettiği durumlarda, davalı Devletin, Bakanlar Komitesi’nin denetimine tabi olarak, Mahkeme tarafından tespit edilen ihlale son vermek ve etkilerini mümkün olduğunca telafi etmek için kendi iç hukuk düzenlerinde alınacak genel ve/veya uygunsa bireysel önlemleri seçmekle de yasal olarak yükümlü olmasıdır (Scordıno v. İtalya (No. 1) [BD], no. 36813/97, § 233).

Ulusal Uygulama

Anayasa Mahkemesi’nin İbrahim Er ve Diğerleri Başvurusu Kararı ( [GK], B. No: 2019/33281, 26/1/2023) (İbrahim Er ve Diğerleri Kararı)
Olgular
Anayasa Mahkemesi’nin Yılmaz Çelik Kararı ([GK], B. No: 2014/13117, 19/7/2018)

Anayasa Mahkemesi Yılmaz Çelik (ibid., §§ 45-62) kararında, esas olarak derece mahkemelerinin kararlarında Hizb-ut Tahririn bir terör örgütü olarak kabul edilmesine ilişkin olarak yeterli bir değerlendirme yapılmadığını ve derece mahkemelerinin bazı şablon cümlelerin tekrarı görünümünde olan kararlarını hangi temele dayandırdıklarını yeterince açık olarak belirtmediklerini tespit etmiştir. Anayasa Mahkemesi ilave olarak derece mahkemelerinin ve Yargıtay’ın Hizb-ut Tahririn bir terör örgütü olup olmadığına yönelik hiç değilse bir kere değerlendirmede bulunması, gerekçelerini başvurucunun temel iddiaları ile mahkemelerin resen tespit edecekleri ve yargılamanın doğasının gerektirdiği sorulara cevap verebilecek nitelikte hazırlaması gerekirken bunu yapmadıkları sonucuna ulaşmıştır. Mahkeme bu gerekçeyle Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamında gerekçeli karar hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (İbrahim Er ve diğerleri [GK], § 49)

Anayasa Mahkemesi Yılmaz Çelik Kararı Sonrasında Yaşanan Gelişmeler

Anayasa Mahkemesi’nin Yılmaz Çelik kararı sonrasında Hizb-ut Tahrire üye oldukları gerekçesiyle cezalandırılan birçok başvurucu, farklı yerlerdeki ilk derece mahkemelerinden yargılanmanın yenilenmesi taleplerinde bulunmuştur.

Bazı ilk derece mahkemelerinin yapılan bu başvurular sonrasında yeniden yargılama taleplerinin kabulüne karar verdiği ve kişiler hakkında yeniden bir değerlendirme yaptığı anlaşılmıştır. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinin 2/2/2021 tarihli bir kararı (2021/16 D. İş), Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 3/9/2020 ve 16/9/2021 tarihli iki ayrı kararı (E.2009/89, K.2010/79 sayılı iyi ayrı ek karar), Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 21/2/2019 tarihli bir ek kararı (E.2009/239, K.2012/300), Diyarbakır 7. Ağır Ceza Mahkemesinin 25/3/2019 tarihli bir kararı (2019/237 D. İş) bu kararlardan bazılarıdır.

Başvurunun Kendine Özel Olguları

İbrahim Er ve Diğerleri Kararı’nda yer alan başvurucular, Hizb-ut Tahrir isimli örgüte üye oldukları iddiasıyla haklarında yürütülen ceza davası sonunda terör örgütüne üye olma suçundan mahkûm edilmiş ve bu mahkûmiyet hükmü kesinleşmiştir.

Başvurucular, daha sonra, Anayasa Mahkemesinin Yılmaz Çelik kararını da gerekçe göstererek 10/10/2019 tarihinde yargılamanın yenilenmesi talebinde bulunmuştur. Başvurucuların talebi Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 17/10/2019 tarihli kararıyla daha önce aynı talebin mahkemece incelendiği gerekçesiyle reddedilmiştir. Başvurucular anılan karara karşı itiraz talebinde bulunmuş, bu talep ise Bursa 3. Ağır Ceza Mahkemesince 7/11/2019 tarihinde reddedilmiştir.

Karar

Anayasa Mahkemesi, bireysel başvuru kapsamında verdiği kararların objektif işlevi bulunduğunu ve bu işlevin genel olarak Anayasa’nın temel hak ve özgürlükleri düzenleyen hükümlerini yorumlamak ve bunların uygulanmasını gözetmek olduğunu belirtmiştir (ibid., §45).

Anayasa Mahkemesi’ne göre, genel olarak Anayasa’yı yorumlama ve uygulama şeklinde ortaya çıkan kararlarının objektif işlevinin subjektif işlevine göre ön planda olduğu kabul edilmelidir. Çünkü, temel hak ve özgürlüklerin korunmasında öncelikle derece mahkemelerinin, sonrasında ise Anayasa Mahkemesinin rolü bulunmaktadır. Dolayısıyla temel hak ve özgürlüklerin ilk elden derece mahkemeleri tarafından korunması gerekir (ibid., §46).

Belli bir meselede, Anayasa Mahkemesi, o meseleye ilişkin olarak Anayasa’yı yorumlayıp bir karar verdiğinde, derece mahkemelerinin aynı meseleye ilişkin incelemelerinde, Anayasa Mahkemesi’nin anayasanın uygulanması ve yorumlanması, temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi ve insan haklarının gerekli kıldığı hâllere ilişkin olarak verdiği kararları dikkate alması ve Anayasa hükümlerinin yorumuyla varılan sonuçları değerlendirilmesi gerekir (ibid., §47).

Anayasa Mahkemesi, Yılmaz Çelik kararında yaptığı değerlendirmelerin benzer durumda olanlar yönünden etki doğurmasının muhakkak olduğunu belirterek (ibid., 52), başvurucuların Yılmaz Çelik ve devamında verilen aynı nitelikteki bazı Anayasa Mahkemesi kararlarına dayanarak Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ne sundukları yargılamanın yenilenmesi taleplerinin reddedilmesinin gerekçeli karar hakkını ihlal ettiğini tespit etmiş (ibid., §54) ve başvurucuların yeniden yargılanmalarının sağlanması için kararın Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesine hükmetmiştir.

Yargıtay

Türk Ceza Kanunu’nun 314§2. maddesi kapsamında cezalandırılabilir bir suç olan silahlı terör örgütüne üye olma suçunu düzenleyen yasal çerçeve, Yargıtay’ın hem silahlı terör örgütünün unsurları hem de böyle bir örgüte üye olma suçu hakkında daha fazla netlik sağlayan içtihadı ile tamamlanmaktadır.

Yargıtay ayrıca, silahlı terör örgütü üyeliğinden mahkumiyetin ancak sanığın faaliyetlerinin sürekliliği, çeşitliliği ve yoğunluğuna dayalı olarak silahlı örgütle organik bağının tespit edilmesi ve örgütün hiyerarşik yapısı içinde bilerek ve isteyerek hareket ettiğinin ve örgütün amaçlarını benimsediğinin ortaya konması halinde söz konusu olabileceğini açıklığa kavuşturmuştur. Ayrıca, Yargıtay suçun manevi unsurunu “doğrudan kast ve suç işleme amacı veya hedefi” olarak belirtmiştir. Bu nedenle, bir örgütün içerisinde yer alan bir kişinin, o örgütün suç işleyen veya işlemeyi amaçlayan bir örgüt olduğunu bilmesi ve bu amacın gerçekleştirilmesi için belirli bir niyete sahip olması gerekir.

AİHM’İN YALÇINKAYA KARARI IŞIĞINDA HAKKIMDAKİ MAHKUMİYET HÜKMÜNÜN HUKUKA AYKIRILIĞI

Yalçınkaya kararında AİHM’in tespit ettiği, mahkemeniz dahil, Türk yerel mahkemelerinin ByLock kullanımını, bilerek ve isteyerek silahlı bir terör örgütüne üye olmakla eşitleme etkisi yaratan’ yaklaşımının bir sonucu olarak, suçun kurucu unsurları ve özellikle de nesnel veya manevi unsuru, tarafım açısından, yürürlükteki kanunun gerekliliklerine uygun olarak usulüne uygun bir şekilde tespit edilmemiştir. Ayrıca hakkımda yürütülen ceza davasında bu kurucu unsurların mahkemeniz tarafından değerlendirilmesi, söz konusu ceza hükmünün genişletici ve öngörülemez bir yorumuna dayanmaktadır (benzer bir inceleme için bakınız, ibid., §260).

Bu bağlamda, hakkımdaki mahkumiyet kararında gerçekte ne anlama geldiğine bakılmaksızın, yalnızca ByLock kullanımı iddiasının, FETÖ/PDY’nin güç ve şiddet kullanarak ulaşmayı amaçladığı terörist amaçlar taşıdığını bildiğim veya FETÖ/PDY’nin iradesine teslim olduğum, amaçlarının gerçekleştirilmesine yönelik özel kastımın bulunduğu ve hiyerarşisinin bir parçası olarak faaliyetlerine katılmış veya ulusal kanunların gerektirdiği şekilde örgütün fiili varlığına veya güçlendirilmesine herhangi bir somut maddi veya manevi katkıda bulunduğum sonucuna nasıl götürdüğü gibi suçun özüne inen hususlara ilişkin anlamlı bir açıklama bulunmamaktadır (benzer bir inceleme için bakınız, ibid., §263).

Bununla birlikte, tarafıma ilişkin somut içerik veya diğer ilgili bilgilerin bulunmadığı dikkate alındığında, tüm kullanıcı tabanı için bu tür kullanıcıların profillerinden ve mesaj alışverişlerinden kesin sonuçlara varmak yalnızca öngörülemez olmakla kalmayıp, aynı zamanda yasallık ilkesine ve bireysel cezai sorumluluk ilkesine de aykırıdır (benzer bir inceleme için bakınız, ibid., §265).

Mahkemeniz tarafından yeterli açıklama yapılmadığı dikkate alındığında, ByLock kullanıcısı olduğu iddia edilen diğer tüm kişiler gibi tarafımın da iç hukuk anlamında geçerli bir şekilde “silahlı terör örgütünün üyesi” olarak kabul edilebilecek bir kişi olduğumun nasıl bu kadar kesin ve otomatik bir şekilde tespit edilebildiğini anlamak zordur.

Yukarıdaki açıklamalar göz önünde bulundurulduğunda; iç hukukun gerekliliklerine ve Sözleşme’nin 7. madde kapsamındaki korumanın özünde yer alan yasallık ve öngörülebilirlik ilkelerine aykırı olarak, söz konusu suçun tüm kurucu unsurlarının varlığı bireyselleştirilmiş bir şekilde usulüne uygun olarak tespit edilmeden silahlı terör örgütüne üye olma suçundan mahkûm edildim.

Buradaki mesele, daha ziyade, tüm niyet ve amaçlara göre, tarafımın ByLock kullandığına ilişkin olgusal bulgunun tek başına silahlı terör örgütüne üye olma suçunun kurucu unsurlarını ortaya çıkardığının kabul edilmesidir. Ceza Kanunu’nun 314 § 2 maddesi ve Terörle Mücadele Kanunu hükümlerinin nasıl uygulanması gerektiğine dair bu öngörülemeyen ve geniş kapsamlı yorumun etkisi, yalnızca ByLock kullanımına dayalı neredeyse otomatik bir suçluluk karinesi oluşturmuş ve tarafımı suçlamalardan aklamayı neredeyse imkânsız hale getirmiştir. Bu durum, hiç kimsenin keyfi kovuşturmaya, mahkumiyete veya cezalandırmaya maruz kalmamasını, suçun fiili dayanağı ne olursa olsun, hukuki kesinliğin maddi güvencelerinin yerine getirilmesini sağlamaya çalışan Sözleşme’nin 7. maddesinin amacına ve hedefine aykırıdır (benzer bir inceleme için bakınız, ibid., §268).

SONUÇ

AİHM, Yalçınkaya kararında başvurucunun ByLock kullanımı iddiasına dayalı olarak mahkûm edilmesinin Sözleşme’nin 7. ve 6. maddelerini ihlal ettiğini tespit etmiş ve bu tespite yol açan durumun münferit bir olaydan ziyade özellikle ulusal mahkemelerinByLock kullanımını, bilerek ve isteyerek silahlı bir terör örgütüne üye olmakla eşitleme etkisi yaratan (ibid., 267)’ yorumlarından kaynaklandığını belirtmiştir (ibid., §264).

Türk mahkemelerinin, Yalçınkaya kararında tespit edilen kusurları Yüksel Yalçınkaya’nın kendi davasının ötesinde, daha geniş bir ölçekte ele almaları ve bunu yaparken de AİHM’in yorumlandığı ve uygulandığı şekliyle ilgili Sözleşme standartlarını dikkate almaları gerekmektedir (ibid., §418). Tarafımın da aynı Yüksel Yalçınkaya gibi, ByLock kullanımı iddiasıyla mahkemenizce mahkûm edildiğini tekrar hatırlatmak isterim.

 Yukarıdaki açıklamalar ışığında ve de özellikle;

  • Sözleşme’nin 46. maddesi kapsamında, Türk Hükümeti’nin Bakanlar Komitesi tarafından denetlenen Yalçınkaya kararının icrasına uyacağına dair verdiği taahhüt (bakınız, §22),
  • İyi niyetle ve Yalçınkaya kararının “sonuçları ve ruhu” ile uyumlu bir şekilde gerçekleştirilmesi kaydıyla Türk Hükümeti’nin genel tedbirler alması zorunluluğu (bakınız, §17),
  • Yeniden yargılamanın, Türk yerel mahkemelerininByLock kullanımını, bilerek ve isteyerek silahlı bir terör örgütüne üye olmakla eşitleme etkisi yaratan’ yorumu nedeniyle yaşanan hak ihlallerini gidermenin en uygun yol olduğuna dair AİHM’in değerlendirmesi (bakınız, §19).
  • Anayasa Mahkemesi’nin, İbrahim Er ve Diğerleri Kararı’nda vurguladığı üzere yüksek mahkeme kararlarının objektif işlevi kapsamında (bakınız, §30), AİHM’in Yalçınkaya kararında yaptığı değerlendirmelerin benzer durumda olanlar yönünden etki doğurması gerektiği,

dikkate alınarak ByLock kullanımını iddiasına dayanan ve hukuka aykırı tesis edilen hakkımdaki mahkûmiyetin yol açtığı tüm hak ihlallerinin tüm sonuçları ile birlikte ortadan kaldırılabilmesi amacıyla hakkımda yeniden yargılama kararı verilmesi gerekir.

TALEP

Hakkımda yeniden yargılama yapılmasını,

Hukuka aykırı mahkumiyete bağlı infazın durdurulmasını,

Salıverilmeme karar verilmesini,

Yapılacak yeniden yargılama sonucunda, hukuka aykırı mahkûmiyet hükmünün kaldırılarak beraatime karar verilmesini talep ederim.  /    /2023

XXXXXXX

Hükümlü

YAZI DİZİSİ KAPSAMINDAKİ TÜM YAZILAR

1 Kasım 2023 tarihli yazımda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’nin Yalçınkaya kararının bağlayıcılığı sorununa değindikten sonra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme)‘nin ön gördüğü sisteminin işleyişine ve amacına, ayrıca söz konusu kararda varılan tespitlerin ve değerlendirmelerin özüne uygun bir şekilde Türk Hükümeti’nin Sözleşme’nin 46. maddesi kapsamında genel tedbirler almak zorunda olduğunu, Bakanlar Komitesi’nin denetimi altında icra edilecek bu genel tedbirlerin ihlalden etkilenen tüm bireyleri de dikkate alması gerektiğini belirttim (ilgili yazımı okumak için tıklayınız.

14 Kasım 2023 tarihli ikinci yazımda, Yalçınkaya davasında verilen karar sonrası diğer kişilerin yeniden yargılanabilmeleri için yasal mevzuatımızın uygun olup olmadığı hususunu ve de Avrupa Konseyi’nin tavsiyeleri doğrultusunda yasal mevzuatımızın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarının icrasına uygun hale gelmesini işledim (ilgili yazımı okumak için tıklayınız).

20 Kasım 2023 tarihli üçüncü yazımda, söz konusu kararın ‘Yeniden Yargılama’ hakkı sağlamasının hukuki temelini ve de Avrupa Mahkemesi’nde başvurusu bulunan ya da AİHM’e başvuramamış, başvurusu kabul edilemez bulunmuş ya da idari olarak reddedilmiş kişiler için önerdiğim harekat tarzından bahsettim (ilgili yazımı okumak için tıklayınız).

23 Kasım 2023 tarihli dördüncü dördüncü ve son yazımda ise ByLock kullanımı iddiasına bağlı olarak mahkum edilen hükümlüler için Yalçınkaya v. Türkiye kararına istinaden ‘Yeniden Yargılama’ talebi içeren örnek bir dilekçe paylaştım (ilgili yazımı okumak için tıklayınız).

Similar Posts