YAZI 2: YALÇINKAYA KARARININ İCRASI KAPSAMINDA ALINMASI GEREKEN TEDBİR OLARAK YENİDEN YARGILAMA
Yazı Dizisinin İçeriği
1 Kasım 2023 tarihli yazımda (ilgili yazımı okumak için tıklayınız) AİHM’in Yalçınkaya kararının bağlayıcılığı sorununa değindikten sonra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme)‘nin ön gördüğü sisteminin işleyişine ve amacına, ayrıca söz konusu kararda varılan tespitlerin ve değerlendirmelerin özüne uygun bir şekilde Türk Hükümeti’nin Sözleşme’nin 46. maddesi kapsamında genel tedbirler almak zorunda olduğunu, Bakanlar Komitesi’nin denetimi altında icra edilecek bu genel tedbirlerin ihlalden etkilenen tüm bireyleri de dikkate alması gerektiğini belirtmiştim.
Bu yazımda, Yalçınkaya davasında verilen karar sonrası diğer kişilerin yeniden yargılanabilmeleri için yasal mevzuatımızın uygun olup olmadığı hususunu ve de Avrupa Konseyi’nin tavsiyeleri doğrultusunda yasal mevzuatımızın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarının icrasına uygun hale gelmesini işleyeceğim.
Üçüncü yazımda ise söz konusu kararın ‘Yeniden Yargılama’ hakkı sağlamasının hukuki temelini ve de Avrupa Mahkemesi’nde başvurusu bulunan ya da AİHM’e başvuramamış, başvurusu kabul edilemez bulunmuş ya da idari olarak reddedilmiş kişiler için önerdiğim harekat tarzından bahsedeceğim.
Dördüncü ve son yazımda ise ByLock kullanımı iddiasına bağlı olarak mahkum edilen hükümlüler için istinaden ‘Yeniden Yargılama’ talebi içeren örnek bir dilekçe yayımlayacağım.
Yalçınkaya Kararının İcrası Kapsamında Yeniden Yargılama Yapılmasının Tek Çözüm Yolu olması
‘Restitutio in integrum’ ilkesi gereği Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararının icrasının tek yolu ilgili hükümlülerin yeniden yargılanması, yeniden yargılama sonrası beraat ettirilmesi, maddi ve manevi tazminat ile masrafların ödenmesidir. Türk Hükümeti’nin almak zorunda olduğu genel tedbirlerin bir gereği olarak, Yalçınkaya kararına istinaden hukuki durumu Yalçınkaya ile aynı olan kişilerin yeniden yargılanma talep etme hakları vardır.
AİHM Kararlarının Ulusal Mevzuatımıza Göre Yeniden Yargılama Sebebi Sayılması
Yalçınkaya kararı verilmeden önceki beyan ve yazılarımda bir ihlal kararı verilmesi durumunda söz konusu kararın yalnızca Yalçınkaya’nın kendisi için yeniden yargılanma nedeni olacağını belirtmiştim. Ancak AİHM, kendi tarihinde ilk kez 7. maddenin ihlali ile birlikte 46. madde kapsamında genel tedbirler alınmasına karar kılmıştır. Bu husus, ilgili kişilere alınması gereken genel tedbirlerin kendilerine de uygulanmasını isteme hakkını vermektedir.
Ancak, hem 20 Eylül 2023 tarihli yazımda (ilgili yazıya ulaşmak için tıklayınız) hem de Yalçınkaya kararı sonrası verdiğim beyanlarda ulusal mevzuatımızın Yalçınkaya’nın kendisi hariç diğer hükümlüler için yeniden yargılama imkânı tanımadığından bahsetmiştim. Özellikle vurgulamak isterim ki, ulusal mevzuatımızdaki bu eksiklik, ilgililerin Sözleşme ile tanınan bir haklarından vazgeçmesine neden olmamalıdır.
Daha önceden ulusal mevzuatımız, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarını hiç yeniden yargılama nedeni olarak kabul etmezken, Avrupa Konseyi’nin tavsiyeleri doğrultusunda bu yönde epey gelişme göstermiştir. Aşağıda aşama aşama bu gelişmeleri bulabilirsiniz.
- 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun İlk Hali
1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun ilk metni, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kesinleşmiş kararlarını yeniden yargılama nedeni olarak kabul etmiyordu.
- 2003 tarihli Düzenleme sonrası 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu
Avrupa Konseyi, 19 Ocak 200 tarihli tavsiye kararı (R (2000) 2) ile ‘Restitutio in integrum’ ilkesi uyarınca üye devletleri ulusal mevzuatlarını AİHM kararının icrası kapsamında başvurucunun yeniden yargılanmasına uygun hale getirmeye davet etti. Bu davetten üç yıl sonra 23/1/2003 tarihli 4794 sayılı kanunun 3. maddesi ile Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nda yapılan düzenleme sonrası ‘ceza hükmünün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlâli suretiyle verildiğinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması’ yeniden yargılama nedeni sayıldı.
- 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun İlk Hali
Söz konusu hüküm, 5271 sayılı CMK md. 311§1 (f)’de aynen yer aldı.
- 2018 tarihli Düzenleme sonrası 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu
CMK md. 311§1 (f) de bu haliyle AİHM önündeki prosedüre uygun değildi. Çünkü, söz konusu hüküm ‘taraflar arasında sağlanan dostane çözüm (İçtüzük md. 62) ya da Hükümet’in tek taraflı deklarasyon ilan etmesi (İçtüzük md. 62/A) sonucunda başvuru hakkında düşme kararı verilmesi’ durumda yeniden yargılama yapmaya izin vermiyordu.
Sözleşme’nin 39. maddesi ve İçtüzüğün 62. maddesi çerçevesinde tarafların ‘dostane çözüm’e varmaları, Davalı Devlet’in Sözleşme’nin ihlal edildiğini kabul ettiği anlamına gelmediği gibi bu durum, AİHM’in de bir ihlalin varlığına tespit ettiği anlamına gelmemektedir. İçtüzüğün 62/A maddesi kapsamında Davalı Devlet’in yeterli bir tazminat ödemeyi ve gerektiği takdirde, gereken toplu tedbirleri almayı taahhüt ederek tek taraflı deklarasyon bildirimi yapması Davalı Devlet’in Sözleşme’nin ihlal edildiğini kabul ettiği anlamına gelse de bu durum yine AİHM’in de bir ihlalin varlığına tespit ettiği anlamına gelmemektedir. Bu nedenle, CMK’nın 311. maddesi her iki durumda da yeniden yargılama yapmaya izin vermiyordu.
Sözleşme ile güvence altına alınan bir hakkı ihlal edilmek suretiyle mahkûm olan bir kişinin, ‘Restitutio in integrum’ ilkesi uyarınca durumunun eski hale gelmesinin tek yolu yeniden yargılanması olduğu halde dostane çözüm ya da tek taraflı deklarasyon buna izin vermiyordu.
Meclis bu sorunu yasama yoluyla çözdü ve sonra 25/7/2018 tarihli ve 7145 sayılı Kanunun 18 inci maddesiyle ‘dostane çözüm ya da tek taraflı deklarasyon sonucunda düşme kararı verilmesi’ bölümü de eklenmek suretiyle CMK md. 311§1 (f) şu anki en güncel halini aldı.
Yasal Mevzuatımızın Genel Tedbir Olarak Yeniden Yargılamaya İzin Vermemesi
Ulusal Mevzuat
CMK’nın ilgili kısmı aşağıdaki gibidir:
‘Hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesi nedenleri
Madde 311 – (1) Kesinleşen bir hükümle sonuçlanmış bir dava, aşağıda yazılı hâllerde hükümlü lehine olarak yargılamanın yenilenmesi yoluyla tekrar görülür:
(…)
f) Ceza hükmünün, İnsan Haklarını ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmenin veya eki protokollerin ihlâli suretiyle verildiğinin ve hükmün bu aykırılığa dayandığının, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmiş olması veya ceza hükmü aleyhine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvuru hakkında dostane çözüm ya da tek taraflı deklarasyon sonucunda düşme kararı verilmesi. Bu hâlde yargılamanın yenilenmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının kesinleştiği tarihten itibaren bir yıl içinde istenebilir.
(…)’
Yukarıdaki hüküm yalnızca hakkında AİHM’in karar verdiği kişi ile ilgilidir. Bu hüküm, maalesef, Türk Hükümeti’nin almak zorunda kaldığı genel tedbirler çerçevesinde diğer kişilere yeniden yargılanma hakkı tanımamaktadır. Tekrar vurgulamak isterim ki, ulusal mevzuatımızdaki bu eksiklik, ilgililerin Sözleşme ile tanınan bir haklarından vazgeçmesine neden olmamalıdır. Bu eksikliğin giderilmesi için Türk Hükümeti’nin yasal bir düzenleme yapması gerekir.
Yasal Mevzuatta Değişikli Yapma Zorunluluğu
Sözleşme kapsamında, özellikle 1. madde, Sözleşme’yi onaylarken, Sözleşmeci Devletler iç hukuklarının Sözleşme ile uyumlu olmasını sağlamayı taahhüt ederler (Scordino v. İtalya (no. 1) [BD], 2006, §§ 232-234). Bakanlar Komitesi’nin, Devletlerin tespit edilen ihlallerin altında yatan sorunları çözme konusunda genel yükümlülüğe sahip olduğunu yinelediği, iç hukuk yollarının iyileştirilmesine ilişkin 12 Mayıs 2004 tarihli (Rec(2004)6) sayılı Bakanlar Komitesi Tavsiyesine göre ‘üye devletler, ulusal hukuk veya uygulamadaki yapısal veya genel eksikliklere işaret eden Mahkeme kararlarını takip ederek, mevcut iç hukuk yollarının etkinliğini incelemek ve tekrarlanan davaların Mahkeme önüne getirilmesini önlemek amacıyla, gerektiğinde etkili hukuk yolları oluşturmalıdır’. Bu Sözleşme’nin 13. maddesi kapsamında savunulabilir bir şikâyeti olan herkesin ulusal bir makam önünde etkili bir başvuru yoluna sahip olmasını sağlama yükümlülüğünün bir parçasıdır
Ulusal düzeyde, özellikle de tekrarlayan davalar açısından hukuk yollarının iyileştirilmesinin, AİHM’in iş yükünün azaltılmasına da katkıda bulunması gerektiğini vurgulayan Bakanlar Komitesi, üye Devletlerin, ulusal hukuk veya uygulamadaki yapısal veya genel eksikliklere işaret eden Mahkeme kararlarını takiben, mevcut iç hukuk yollarının etkinliğini gözden geçirmesini ve “gerektiğinde, tekrarlayan davaların Mahkeme’ye getirilmesini önlemek için etkili hukuk yolları oluşturmasını” tavsiye etmiştir.
Her ne kadar ulusal mevzuatımız, Türk Hükümeti’nin almak zorunda kaldığı genel tedbirler çerçevesinde diğer kişilere yeniden yargılanma hakkı tanımasa da Sözleşme’nin 46. maddesi, Kararların Uygulanmasının ve Dostane Çözüm Şartlarının Denetlenmesine İlişkin Bakanlar Komitesi İçtüzüğü’nün 6§2 (b.ii) maddesi ve Bakanlar Komitesi’nin (Rec(2004)6) sayılı tavsiyesi doğrultusunda Türk Hükümeti, bu imkanın getirilmesi hususunda bir düzenleme yapmalıdır. Bunun aksi Sözleşme’nin 13 ve 46. maddelerinin ihlalini gündeme getirecektir (Not: AİHM, kendi tarihinde ilk kez 7. maddenin ihlali ile birlikte 46. madde kapsamında genel tedbirler alınmasına karar verdiği için bu hususu destekleyecek herhangi bir karar bulamadım).
DOSTANE ÇÖZÜM YA DA TEK TARAFLI DEKLARASYON İMKÂNI
Türk Hükümeti, yasal bir düzenleme yapmaksızın dostane çözüm ya da tek taraflı deklarasyon yoluyla AİHM önündeki Yalçınkaya benzeri davarın kayıttan düşürülmesini isteyebilir. Bu her ne kadar mümkün olsa da Sözleşme sisteminin ruhuna, Yalçınkaya kararının amacına uygun değildir, ayrıca hiç de pratik değildir.
Ayrıca ‘dostane çözüm ya da tek taraflı deklarasyon sonucunda düşme kararı verilmesi’nin CMK md. 311§1 (f) uyarınca yeniden yargılama nedeni olduğunu tekrar hatırlatmak isterim.
İTALYA ÖRNEĞİ
Scordıno v. İtalya (No. 1) (no. 36813/97) davasında, İtalyan yetkililer başvurucuya miras kalan araziyi kamulaştırmış ve başvurucuya cüzi bir miktarda tazminat ödemiştir. Başvurucu ise bu tazminatı çok az bularak itiraz etmiş, itirazı üzerine gereğinden uzun süren yargılama sonucu başvurucuya piyasa değerinin yarısı kadar bir tazminat ödenmiştir. Başvurucu daha sonra mülkiyet hakkının ve de makul sürede yargılanma hakkının ihlali nedeniyle AİHM’e başvurmuştur.
AİHM, Scordıno v. İtalya (No. 1) davasını kilit (öncü/emsal) dava olarak kabul etmiş ve kararında tespit ettiği ihlalin çok sayıda insanı, yani arazileri kamulaştırılan kişiler grubunu (AİHM önünde bekleyen 170 dava) etkileyen bir durumdan kaynaklandığını belirtmiştir (§99-104). Mahkeme, benzer şikâyeti içeren bu kadar büyük bir dava yükünü ‘Sözleşme ile yürürlüğe konan sistemin gelecekteki etkinliği için de bir tehdit’ olarak nitelendirmiştir (§235).
AİHM kararında, ulusal düzeyde çok sayıda insanı dikkate alması gereken, ihlal bulgusunun altında yatan sistemsel kusuru telafi edecek ve mağdur kişilere tazminat ödenmesine yönelik bir mekanizma içeren genel tedbirlerin alınması talep etmiştir. Mahkeme, ayrıca İtalyan makamlarının, Bakanlar Komitesi’nin denetimine tabi olarak, gerekirse geriye dönük olarak gerekli tazmin tedbirlerini almakla yükümlü olduğunu, böylece benzer çok sayıda davada aynı ihlal tespitini yinelemek zorunda kalmayacağını belirtmiştir (§236).
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin de benzer şekilde Türk Hükümeti’ni uyardığını hatırlatmak isterim:
(…) böylece Mahkeme, bir dizi benzer davadaki ihlal bulgusunu tekrarlamak zorunda kalmaz (Yalçınkaya, §417).
Bunun üzerine İtalyan Hükümeti, makul sürede yargılanma hakkının ihlaline neden olan yapısal sorunun giderilmesi amacıyla (DH-DD(2015)760):
- Yeni yasa ile 400 hâkim yardımcısı atadı,
- Yeni düzenleme ile stajyer hâkimlik sistemini, uzlaştırma sistemini, Yargıtay’da görev almak üzere tetkik hâkimliği sistemini devreye soktu,
- Yargılamalarda bilgisayar ve bilişim desteğini kullanmaya başladı,
- Adli tatili 45 günden 30 güne indirme gibi çeşitli düzenlemeler yaptı.
İtalya, mülkiyet hakkının ihlaline neden olan yapısal sorunu gidererek 100 milyon €’luk bir bütçe ayırdı ve 7.000 kişiye tazminat ödedi. AİHM önünde bekleyen 170 davanın 130’unda (Erminia CARNEVALE et autres contre l’Italie et 6 autres requêtes) tek seferde geri kalanlarda da parça parça dostane çözüm sağlandı. Bu gelişmeler üzerine Bakanlar Komitesi, davaların büyük çoğunluğunda AİHM’in kararının icrası sağlandığı için bu davaların incelmesini sona erdirdi (CM/Del/Dec(2017)1294/H46-15). Böylelikle İtalya 100 milyon €’luk bir bütçeyle ve yaptığı yasal düzenlemelerle AİHM’in belirttiği yapısal sorunu Bakanlar Komitesi’nin gözetimi altında çözdü.
YAZI DİZİSİ KAPSAMINDAKİ TÜM YAZILAR
1 Kasım 2023 tarihli yazımda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM)’nin Yalçınkaya kararının bağlayıcılığı sorununa değindikten sonra Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (Sözleşme)‘nin ön gördüğü sisteminin işleyişine ve amacına, ayrıca söz konusu kararda varılan tespitlerin ve değerlendirmelerin özüne uygun bir şekilde Türk Hükümeti’nin Sözleşme’nin 46. maddesi kapsamında genel tedbirler almak zorunda olduğunu, Bakanlar Komitesi’nin denetimi altında icra edilecek bu genel tedbirlerin ihlalden etkilenen tüm bireyleri de dikkate alması gerektiğini belirttim (ilgili yazımı okumak için tıklayınız) .
14 Kasım 2023 tarihli ikinci yazımda, Yalçınkaya davasında verilen karar sonrası diğer kişilerin yeniden yargılanabilmeleri için yasal mevzuatımızın uygun olup olmadığı hususunu ve de Avrupa Konseyi’nin tavsiyeleri doğrultusunda yasal mevzuatımızın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarının icrasına uygun hale gelmesini işledim (ilgili yazımı okumak için tıklayınız).
20 Kasım 2023 tarihli üçüncü yazımda, söz konusu kararın ‘Yeniden Yargılama’ hakkı sağlamasının hukuki temelini ve de Avrupa Mahkemesi’nde başvurusu bulunan ya da AİHM’e başvuramamış, başvurusu kabul edilemez bulunmuş ya da idari olarak reddedilmiş kişiler için önerdiğim harekat tarzından bahsettim (ilgili yazımı okumak için tıklayınız).
23 Kasım 2023 tarihli dördüncü dördüncü ve son yazımda ise ByLock kullanımı iddiasına bağlı olarak mahkum edilen hükümlüler için Yalçınkaya v. Türkiye kararına istinaden ‘Yeniden Yargılama’ talebi içeren örnek bir dilekçe paylaştım (ilgili yazımı okumak için tıklayınız).