Ahmet Ata Uzuner Kararı (Anayasa Mahkemesi, 12/12/2024) – Özeti ve Hukuki Değerlendirme
Kararın Özeti
Karar Metni ve Arka Plan
Anayasa Mahkemesi’nin 12 Aralık 2024 tarihli Ahmet Ata Uzuner kararı, OHAL sonrası kamu görevinden çıkarılan bir kişinin noterlik mesleğine kabul edilmemesi işlemini konu almıştır (karara buradan ulaşabilirsiniz). Başvurucu Ahmet Ata Uzuner, 2016’daki OHAL döneminde FETÖ/PDY ile irtibatlı/iltisaklı olduğu iddiasıyla hakimlik mesleğinden çıkarılmış eski bir yargıçtır. İhraç sonrası Noterlik Kanunu’na 2017’de eklenen “terör örgütleriyle iltisaklı veya irtibatlı bulunanlar noterlik stajına kabul edilemez” hükmü uyarınca yaptığı noterlik başvuruları reddedilmiştir
Başvurucu, hakkında kesinleşmiş bir ceza mahkûmiyeti veya disiplin kararı olmadığı halde sadece OHAL KHK’sı ile ihraç edilmiş olmasının kendisini terör iltisaklı saymaya yetmeyeceğini belirterek işlemin iptali için idari dava açmıştır. Ancak derece mahkemeleri, salt meslekten çıkarma kararını terör örgütüyle bağlantı delili olarak kabul edip davaları reddetmiş; kararlarda başvurucunun herhangi bir somut eylemine ya da belgeye dayalı gerekçe sunulmamıştır. İdari yargıda kesinleşen bu süreç üzerine Uzuner, özel hayata saygı hakkının ihlal edildiği iddiasıyla AYM’ye bireysel başvuruda bulunmuştur.
AYM’nin Tespiti
Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, başvurucunun iddiasını haklı bularak Anayasa m.20 kapsamındaki özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir. Mahkeme, bireyin mesleki kariyerinin ve itibarının, özel hayat kavramının koruması altında olduğunu belirterek, başvurucunun noterlikten men edilmesinin mesleki ve sosyal hayatına ciddi bir müdahale teşkil ettiğini vurgulamıştır. Bu müdahalenin anayasal açıdan haklı sayılabilmesi için, terör örgütüyle iltisak iddiasının somut olgularla ortaya konulması ve kararların ilgili ile yeterli gerekçelere dayanması gerektiğini AYM özellikle belirtmiştir. İncelemede, idarenin ve yargı mercilerinin salt KHK ile meslekten ihraç edilmiş olgusu dışında herhangi bir kanıt ortaya koyamadığı saptanmıştır. Sonuç olarak Mahkeme, idarenin işleminde ve yargı kararlarında gerekçe yetersizliği bulunduğu gerekçesiyle ihlal kararı verip yeniden yargılama yapılmasına hükmetmiştir.
Hukuki Analiz ve Değerlendirme
Somut Olgulara Dayanma Yükümlülüğü
Ahmet Ata Uzuner kararında AYM, bir kişinin terör örgütüyle iltisaklı veya irtibatlı sayılabilmesi için somut olgulara dayanılması gerektiğini net bir şekilde ortaya koymuştur. Mahkeme’ye göre, ilgili Kanun hükmü ne kadar geniş yetki verse de (Noterlik Kanunu m.7’deki iltisak/irtibat düzenlemesi), idari makamların birey hakkında böylesine ağır bir ithamı olgusal temele dayandırması şarttır. Bu yaklaşım, kanunların Anayasa’ya uygun yorumlanması ilkesinin bir gereği olup keyfi uygulamaların önüne geçmeyi hedefler. Nitekim AYM, daha önceki denetimlerinde de kişinin eylemleri ile uygulanan tedbir arasında somut bağlantı kurulamadığında ihlal kararı verdiğini hatırlatmıştır (örneğin Ayla Demir İşat ve Mustafa Özterzi kararları). Uzuner kararında Mahkeme, başvurucunun durumunda meslekten ihraç işleminin tek başına terör irtibatı için yeterli somut delil sayılamayacağını vurgulamıştır. Sadece OHAL KHK’sıyla ihraç edilmiş olmak, kişiyi otomatik olarak terör örgütüyle bağlantılı kılmaz; böyle bir iddia ancak başkaca somut eylem, olay veya bulgularla desteklendiği takdirde inandırıcı olabilir. Aksi halde, hiçbir somut kanıt gösterilmeden bireyin yıllar süren mesleki birikiminin yok sayılması, hukuk devleti ilkesine aykırıdır.
AYM, başvurucunun durumunda somut olguların bulunmadığını özellikle tespit etmiştir: Başvurucu hakkında ne bir ceza mahkûmiyeti ne de disiplin soruşturmasıyla saptanmış belirli bir fiil mevcut olmadığı halde, sırf idari tasarrufla ihraç edilmiş olması onun terör örgütüyle iltisaklı sayılmasına dayanak yapılmıştır. Mahkeme bu tabloyu, idari ve yargısal makamların somut olgulara dayanma yükümlülüğünün ihlali olarak değerlendirmiştir. Kararda denildiği üzere, “örgütle irtibatlı ya da iltisaklı olma durumunun somut olgulara dayandığının idari ve yargısal makamlar tarafından ortaya konulması” bir zorunluluktur. Somut olayda bu yükümlülük yerine getirilmediği için karar, başvurucu lehine sonuçlanmıştır.
İlgili ve Yeterli Gerekçe Gösterme Zorunluluğu
Somut olgular kadar, bu olguların kararlarda “ilgili ve yeterli gerekçelerle” ortaya konulması da anayasal bir mecburiyet olarak vurgulanmıştır. AYM, idare tarafından alınan tedbirlerin keyfi olmadığının gösterilebilmesi için makul ve ikna edici gerekçelere dayanması gerektiğini belirtmektedir. Herhangi bir kısıtlama veya hakka müdahale söz konusuysa, bunun gerekçesi hem konu bakımından ilgili olmalı (yani meşru amaçla bağlantılı, olaya uygun) hem de yeterli olmalıdır (yani ikna edici güçte, tatmin edici düzeyde). Bu kriter aslında AİHM’in yerleşik içtihadındaki “ilgili ve yeterli gerekçe” testinin Anayasa yargısındaki karşılığıdır ve ölçülülük ilkesi ile de ilgilidir.
Ahmet Ata Uzuner kararında Mahkeme, derece mahkemelerinin gerekçelerinin ne ilgili ne de yeterli olduğunu ortaya koymuştur. Zira ilk derece ve istinaf mahkemeleri, başvurucunun salt meslekten çıkarılmış olmasını gerekçe göstererek sonuca gitmiş; başvurucunun terör örgütüyle bağını somutlaştıran hiçbir vakıaya kararlarında yer vermemiştir. Bu durumda verilen kararların, neden-sonuç ilişkisi kurulabilecek ilgili bir dayanak içermediği gibi, ikna edici bir gücü de bulunmadığı açıktır. AYM’ye göre, bir kamu görevlisinin terör iltisakıyla suçlanıp mesleğinden men edilmesi gibi ağır sonuç doğuran bir işlem, güçlü bir gerekçelendirme gerektirir. Tek bir şüphe olgusuna dayanarak ağır bir yaptırım uygulanması, devletin beklenen gerekçelendirme yükümlülüğüne aykırıdır. Kararda şu kritik tespit yapılmıştır: “Başkaca somut eylem, olay ya da olgularla desteklenmediği durumda bu türden bir şüpheye dayanılarak … ağır sonuçları olan işlemler tesis edilmesi, kamusal makamlardan beklenen ilgili ve yeterli gerekçe ortaya konulması yükümlülüğüne aykırılık oluşturacaktır.”. Nitekim Uzuner olayında, idare ve mahkemeler somut hiçbir bulgu sunmaksızın sadece KHK ihraç bilgisini gerekçe yapmış; AYM bunu gerekçeli karar hakkının ve hukuki denetimin etkisizleşmesi olarak yorumlamıştır. Bu nedenle, AYM ilgili kararında ilgili ve yeterli gerekçe sunulmadığı için özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine hükmetmiştir.
OHAL Döneminde de Geçerlilik (Olağanüstü Hâlde Dahi Hukukilik)
Kararın en önemli yönlerinden biri, AYM’nin OHAL döneminde dahi bu yükümlülüklerin geçerli olduğunu açıkça ortaya koymasıdır. Anayasa’nın 15. maddesi, olağanüstü hallerde temel hakların kullanılmasının kısmen durdurulmasına imkân verse de, AYM olağan dönemde uygulanan anayasal güvencelerin OHAL’de tümüyle askıya alınamayacağı görüşündedir. Nitekim Mahkeme, bu kararda Anayasa m.13’e göre yapılan hak ve özgürlük sınırlaması değerlendirmelerinin, m.15 (OHAL rejimi) bakımından da aynen geçerli olduğunu vurgulamıştır. Başka bir deyişle, normal zamanda aranan hukukilik, ölçülülük ve gerekçelendirme şartları, OHAL koşullarında da önemini korur.
Somut olayda AYM, OHAL KHK’sıyla gerçekleştirilen meslekten çıkarma işleminin varlığının, idarenin daha sonra aldığı noterliğe kabul etmeme tedbirini otomatik olarak haklı kılamayacağına işaret etmiştir. Olağanüstü hâl bile olsa, iddia edilen terör iltisakının objektif ve ikna edici gerekçelerle ortaya konulması zorunludur. Mahkeme, “bu yükümlülüğün OHAL şartlarında da olsa yerine getirilmesi gerekir” diyerek, istisnai dönemlerde dahi hukuk devleti ilkesinden taviz verilemeyeceğini belirtmiştir. Bu yaklaşım, AYM’nin OHAL dönemindeki yargısal denetime dair önceki içtihadıyla da uyumludur. Örneğin Mahkeme, Fadime Kolutek ve diğerleri kararında OHAL KHK’larıyla ihraçlar incelenirken de somut delil ve gerekçe kriterinin aranacağını ortaya koymuştu. Uzuner kararında da AYM, OHAL’in getirdiği zor koşulların “devletten beklenen yükümlülükleri” ortadan kaldırmadığını, bilakis böyle dönemlerde yargısal denetimin daha da hayati olduğunu dile getirmiştir. Sonuç kısmında Mahkeme, başvurucunun terör örgütüyle irtibatlı sayılması için OHAL döneminde dahi gerekli özenin gösterilmediğini ve bu nedenle hukuka uygun hareket edilmediğini açıkça ifade etmiştir. Bu tutum, olağanüstü hâllerde dahi keyfîliğe karşı anayasal denetimin süreceğine dair güçlü bir mesaj niteliğindedir.
Sonuç Değerlendirmesi
Ahmet Ata Uzuner kararı, Türkiye’de OHAL sürecinde alınan tedbirlere ilişkin önemli bir içtihat oluşturmaktadır. AYM, kamu otoritesinin terörle mücadele gerekçesiyle aldığı sert önlemlerde bile hukuk sınırlarını aşamayacağını göstermiştir. Karar, hem idareye hem de alt derece yargısına, kişilerin yaşamını ve itibarını derinden etkileyen işlemlerde somut kanıt sunma ve doyurucu gerekçe gösterme yükümlülüğünü hatırlatmaktadır. Bu yönüyle karar, hukuk devletinin temel güvencelerini (masumiyet karinesinin idari alandaki yansıması, yargı yolunun etkinliği, gerekçeli karar hakkı gibi) teyit etmektedir. Elbette uygulamada “somut olgu” standardının nasıl karşılanacağı tartışmaya açıktır; zira terör iltisakı iddialarında hangi delillerin yeterince somut sayılacağı her somut olayda değerlendirilecektir. Ancak AYM’nin kriterleri netleştirmesi, keyfi ve genelleşmiş suçlamalara karşı birey haklarını koruyucu bir filtre işlevi görecektir. Özellikle OHAL KHK’larıyla mağdur olan binlerce kişi açısından bu karar, emsal teşkil edebilecek bir kazanım olarak değerlendirilebilir. Mahkeme’nin “OHAL’de de somut gerekçe şartı” yönündeki yaklaşımı, hukukun kriz zamanlarında bile işlemesi gerektiği ilkesine dayanmaktadır. Bu da Türkiye’nin taraf olduğu uluslararası insan hakları sözleşmelerinin (örneğin AİHS m.15 ve AİHM içtihadının) öngördüğü çizgiyle uyumlu, etkili ve tartışmaya açık bir hukuki duruşu yansıtmaktadır.