AIHM Saban Yasak v. Turkiye 1

AİHM’in Şaban Yasak v. Türkiye (No. 17389/20) Kararı

Yasak v. Türkiye kararı barındırdığı olay ve olguları, tarafların beyanları, başvurucu ve avukatının AİHM önündeki sunum stratejisi ve de AİHM’in değerlendirmesi ile vardığı sonuçlar bakımında bir haftadır hukuk gündemini işgal etmektedir.

Aşağıda kararın basit özeti ile detaylı özetini bulabilirsiniz, ayrıca yazının pdf biçimine ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz. Karara ilişkin değerlendirmelerime ulaşmak için ise buraya tıklayınız.

ÖZET

KARARIN KONUSU

AIHM Saban Yasak v. Turkiye 1

Şaban Yasak, FETÖ/PDY (Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması) üyesi olmaktan yargılanmış ve mahkum edilmiştir. Yasak’ın davası, AİHS’nin 3. maddesi (insanlık dışı veya aşağılayıcı muamele yasağı) ve 7. maddesi (kanunsuz suç ve ceza olmaz) kapsamındaki haklarını ihlal ettiği iddiasıyla AİHM’e taşınmıştır.

Başvuranın şikayetlerini reddeden AİHM, ulusal mahkemelerin öngörülebilir bir yorum ve uygulama yaptığını ve başvuranın suçlu bulunmasının hukuka uygun olduğunu belirtmiştir. Sonuç olarak Mahkeme, başvurucunun mahkumiyetinin kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesini ihlal etmediğine karar vermiştir.

Kararın Fransızca orijinal metnini burada bulabilirsiniz.

BAŞVURUCU ŞABAN YASAK HAKKINDAKİ SUÇLAMALAR

Başvurucu Şaban Yasak hakkındaki suçlamalar, FETÖ/PDY (Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması) üyesi olmak ve bu örgütün faaliyetlerine aktif katılım sağlamaktır. Yasak’ın suçlandığı spesifik faaliyetler aşağıdaki gibidir:

Örgüt Üyeliği: Yasak’ın, FETÖ/PDY’nin gizli öğrenci yapılanmasında yer aldığı, örgüt hiyerarşisinde belirli bir konuma sahip olduğu ve bu yapının yöneticilerinden biri olarak faaliyet gösterdiği iddia edilmiştir.

Örgütsel Faaliyetler: Yasak’ın, örgüt adına öğrenci temini, eğitim faaliyetleri ve örgütün ideolojisinin yayılması gibi etkinliklerde yer aldığı belirtilmiştir. Tanık beyanlarına göre, Yasak, öğrencilere yönelik çeşitli organizasyonlar düzenleyerek örgütün faaliyetlerini desteklemiştir.

Örgüte Finansal Destek: Yasak’ın, Bank Asya’ya para yatırdığı ve bu işlemlerin, örgütün liderinin talimatları doğrultusunda gerçekleştirildiği iddia edilmiştir. Bu finansal destek, örgüte sadakatin bir göstergesi olarak değerlendirilmiştir.

Gizli İletişim ve Kod Adı Kullanımı: Yasak’ın, örgüt içindeki faaliyetlerini gizlemek amacıyla kod adı kullandığı ve örgüt üyeleriyle gizli iletişim uygulamaları üzerinden bağlantı kurduğu ileri sürülmüştür.

Bu suçlamalar, Yasak’ın FETÖ/PDY’nin amaçlarını bilerek ve isteyerek desteklediği, örgütün hiyerarşisi içinde aktif bir rol üstlendiği iddiasına dayanmaktadır. Ulusal mahkemeler, bu suçlamalarla ilgili olarak çeşitli tanık ifadelerine, banka hesap hareketlerine ve diğer delillere dayanarak Yasak’ın suçlu olduğuna karar vermiştir.

AİHM’İN KARARI

Madde 7 – Kanun Önünde Suç ve Ceza Prensibi:

tutukluluk cezaevi min

Mahkeme, Yasak’ın terör örgütü üyeliği suçunun işlendiği dönemde bu suçun öngörülebilir ve yasal bir temele dayandığını belirledi. Yasak’ın mahkumiyeti, yeterli delillerle desteklenen somut bulgulara dayanmakta olup, yasaların öngörülebilir şekilde yorumlanıp uygulandığı sonucuna varıldı.

Madde 3 – İnsanlık Dışı veya Aşağılayıcı Muamele Yasağı:

Yasak’ın cezaevindeki koşulları insanlık dışı veya aşağılayıcı olarak değerlendirilmedi. Mahkeme, Yasak’ın cezaevi koşulları hakkında dile getirdiği şikayetlerin sistematik bir insan hakları ihlali oluşturmadığına karar verdi.

Önemli Noktalar

Yasak, örgüte üye olma gerekçesiyle yargılanırken, gizli yürütülen faaliyetler, tanık beyanları ve banka hesap hareketleri gibi delillerin kullanıldığı görülmüştür.

AİHM, yerel mahkemelerin Yasak’ın suçlamalarına ilişkin delilleri doğru bir şekilde değerlendirdiğini ve bu delillerin Yasak’ın örgüt hiyerarşisi içindeki konumunu ve faaliyetlerini kanıtladığını belirtmiştir.

Mahkeme, Türkiye’nin bu davada yasaların öngörülebilirliği ve uygulamasına ilişkin standartlara uyduğunu tespit etmiştir.

DAVANIN DETAYLARI

OLAYLAR

Soruşturma

Soruşturma esasen 2015 yılına dayanmaktadır. Çorum’da bir başkası hakkında yürütülen ceza soruşturması kapsamında düzenlenen HTS raporuna göre hakkında soruşturma yürütülen kişinin başvuran Şaban yasak ile irtibatı olduğu tespit edilmiştir.

15 Temmuz 2016 tarihli darbe girişimi sonrasında etkin pişmanlık hükümleri çerçevesinde ifade veren B.A., başvuran Şaban Yasak hakkında da bir takım bilgiler vermiştir. Önemli belirtmek isterim ki AİHM önündeki Şaban Yasak davası esasen bu gibi etkin pişmanlık hükümlerine faydalanan bir takım kişilerin verdiği ifadeler çerçevesinde değerlendirilmiştir. B.A.’nın beyanın ifadesine göre başvuran Yasak Çorum ilinde büyük bölge talebe mesulü olarak görev yapmıştır, 90 ila 100 öğrenciden sorumluydu, cemaatin  faaliyetlerini planlıyordu, sohbetler düzenliyordu ayrıca cemaatin içinde ev abisi atamaları da yapıyordu.

2017 yılında ise Y.B., başvuran hakkında etkin pişmanlık hükümleri çerçevesinde ifade vermiştir. Kendi beyanına göre Y.B., 2010-2014 yılları arasında Çorum’da kalmıştır, ilk önce ev imamlığı daha sonra bölge talebe mesulü ve daha da sonra büyük bölge talebe mesullüğü yapmıştır. Başvuran Şaban Yasak’ın da kendisi gibi dört büyük bölge talebe mesulünden biri olduğunu belirtmiştir. Y.B., 2015-2016 yıllarında Konya atandığını ve burada yaklaşık 11 hakim ve savcıdan sorumlu olduğunu iddia etmiştir.

Bu ifade üzerine başvuran gözaltına alınmıştır. Polis, avukatının huzurunda başvuranın ifadesini almıştır. Başvuran, kendisini söz konusu örgüte mensup olmakla suçlayan tanıkları tanımadığını ve bu örgüt adına herhangi bir faaliyette bulunmadığını belirtmiştir. Söz konusu örgütle bağlantılı kuruluşlar tarafından düzenlenen bazı yemeklere ve sohbetlere katıldığını belirtmiş, ancak örgütün gizli yapılanması içinde bir pozisyona sahip olduğuna veya örgüt adına herhangi bir faaliyet yürüttüğüne ilişkin iddiaları reddetmiştir.

Bu ifadeden iki gün sonra yine etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanarak ifade veren A.B. de başvuran hakkında ifade vermiştir. Özellikle başvuranla ilgili olarak A.B., “Recep” kod adını kullandığını ve şu sorumlulukları üstlendiğini belirtmiştir: ilk olarak 2011’den önce Çorum’da bir öğrenci evinin imamı olarak, daha sonra 2011-2012’de bölge öğrenci sorumlusu olarak atanmış; 2012-2013’te kıdemli bölge öğrenci sorumlusu olmuş; son olarak 2013-2014’te bölge öğrenci sorumlusu olarak, söz konusu örgüte ait 20 ila 25 evden sorumlu olmuştur. A.B., son sorumluluğu 2013 ve 2014 yıllarında başvuranla birlikte üstlendiğini ve 2014 yılının sonunda kendisinden memuriyete giriş sınavına hazırlanmak üzere Ankara’ya gitmesini isteyen Çetin’in (söz konusu kurumda öğrenci danışmanı) yetkisi altında söz konusu kurum adına onunla birlikte faaliyetler yürüttüğünü belirtmiştir.

Tüm bir ifadeler üzerine başvuran, 6 Şubat 2017 tarihinde tutuklanmıştır.

Tutuklandıktan beş gün sonra yine etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak amacıyla ifade veren H.E. de başvuranın Çorum ilinde bölge talebe mesulü olduğunu iddia etmiştir.

Sekiz gün sonra da yine etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak amacıyla ifade veren R.C. de başvuranın yurtlardan sorumlu kişi olduğunu iddia etmiştir.

Tekrar önemli belirtmek isterim ki AİHM önündeki Şaban Yasak davası esasen bu gibi etkin pişmanlık hükümlerine faydalanan beş kişinin verdiği ifadeler çerçevesinde değerlendirilmiştir. Etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanan bu beş kişi de Şaban Yasak’ı fotoğraf üzerinden tesis etmiştir.

Başvurucu Hakkında Düzenlenen İddianame

2017 yılı ağustos ayında başvurucu hakkında iddianame düzenlenmiştir söz konusu iddianamede ilk dört tanığın beyanları, HTS kayıtları, bankası hesap hareketleri ve başvurucunun sigorta kaydı dikkate alınarak başvurucunun terör örgütü üyeliğinden cezalandırılması istenmiştir.

Başvurucu Hakkında Yürütülen Ceza Yargılaması

Ağır Ceza Mahkemesi Önündeki Duruşmalar

İddianamenin kabulü ile başvuran Çorum Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanmış ve sadece üç duruşma yapılmıştır. Başvurucu ikinci duruşmada kendisine yöneltilen tüm suçlamaları reddettiği bir savunma beyanı sunmuştur. Özellikle, iddia makamının tanıklarının ifadelerine itiraz etmiş ve örgütün gizli yapılanmasının hiyerarşisinde herhangi bir sorumluluk üstlenmediğini ileri sürmüştür.

Başvurucunun Mahkumiyeti
Genel Olarak

Üçüncü duruşma sonunda Ağır Ceza Mahkemesi, başvuranı hakkındaki suçlamalardan suçlu bulmuş ve Ceza Kanunu’nun 314 § 2 maddesi uyarınca yedi yıl altı ay hapis cezasına çarptırmıştır.

Ağır Ceza Mahkemesi, başvuranın mahkumiyetinin dayandırıldığı delillerle ilgili olarak, yargılamanın çeşitli aşamalarında alınan tanık ifadelerinden, sanığın söz konusu örgüt içinde gizlice faaliyet yürüttüğünün açıkça anlaşıldığını ve özellikle tanıklar Y.B. ve A.B.’nin ifadelerinden, sanığın Büyük Bölge Talebe Mesullerinden biri olduğunun ve “Recep” kod adını kullandığının tespit edildiğini değerlendirmiştir. Mahkeme ayrıca, başvuranın sosyal güvenlik primlerinin söz konusu örgüte bağlı bir şirket olan Çorum Eğitim Hizmetleri Anonim Şirketi tarafından ödendiğini ve başka bir ceza soruşturması kapsamında yapılan HTS analizlerinin, sanığın örgüt üyeleriyle temas halinde olduğunu gösterdiğini tespit etmiştir.

Son olarak, Ağır Ceza Mahkemesi, Aralık 2013’te Bank Asya’daki hesabında para olmamasına rağmen, Ocak 2014’te başvuranın bu hesaba 2.000 TL’lik bir ödeme yaptığını, Mahkeme’ye göre bu işlemin bankanın talimatıyla gerçekleştirildiğini ve bankanın 17-25 Aralık 2013 olaylarının ardından yaşadığı ekonomik zorluklarla başa çıkmasına yardımcı olmayı amaçladığını kaydetmiştir.

Büyük Bölge Talebe Mesullüğü İddiasına İlişkin Değerlendirme

Kararda, FETÖ/PDY örgütünün öğrenci yapılanmasında hiyerarşik bir yapının olduğu belirtilmiştir. Bu yapının en üstünde “Büyük Bölge Sorumlusu” bulunmaktadır. Onun altında, “Büyük Bölge Talebe Mesulleri” ve onların altında da “Bölge Talebe Mesulleri” görev yapmaktadır. Bölge Talebe Mesulleri, örgüt evlerinde kalan öğrencilere rehberlik eden ve onları örgütün ideolojisi doğrultusunda yönlendiren kişilerdir. Bu kişiler, örgütün amacını yaymak için öğrencilere sohbetler düzenleyerek ve onları kamu kurumlarına yerleştirerek örgüt adına faaliyet göstermişlerdir​.

Başvuran Yasak’ın, örgütün bölge yapılanmasında önemli bir pozisyonda yer aldığı ve örgütün amaçlarını bilerek hareket ettiği belirtilmiştir. Tanık ifadelerine göre, Yasak’ın sorumlu olduğu öğrenci gruplarını yönettiği ve örgüt faaliyetlerini organize ettiği ifade edilmiştir​.

Yasak’ın faaliyetleri arasında, örgütün hiyerarşik yapısında yükselmek ve sorumluluk alanını genişletmek de bulunmaktadır. 2010-2014 yılları arasında bu yapı içerisinde çeşitli pozisyonlar alarak, örgütün öğrenci yapılanmasına yönelik çeşitli organizasyonlarda liderlik yapmıştır​.

Bu değerlendirmeler, Yasak’ın örgüt içindeki pozisyonunun belirlenmesinde önemli bir rol oynamış ve mahkeme tarafından suçluluğunun kanıtı olarak değerlendirilmiştir. 

Başvurucunun Mahkumiyeti Sonrası Gelişmeler

Hapis cezasına mahkum olduktan sonra bile yine etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanmak amacıyla B.A. ve A.M., verdikleri ifadelerinde başvurucunun bölge talebe mesulü olduğunu iddia etmişlerdir.

Astsubaylar I.K. ve A.T., subay I.A., Harp Okulu öğrencisi Ș.Y. ve Çorum’da öğrenci olan O.K.’nin ifadelerini de sonradan dosyaya girmiştir. I.K., A.T., I.A. ve Ș.Y., kendi iddialarına göre Gülen Hareketi ile bağı olan kişilerin silahlı kuvvetlere girmek amacıyla yürüttüğü faaliyetler hakkında ayrıntılı bilgi vermiş ve başvuranın örgütün gizli yapılanmasının bir üyesi olduğunu iddia etmişlerdir.

Özellikle I.K., askeri okullara giriş sınavlarına girmeden önce, sorulacak soruları içeren sınav kitapçığının kendisine bu örgütün üyeleri tarafından verildiğini iddia etmiştir. Ș.Y., diğerlerinin yanı sıra, 2013 yılında başvuranın kaldığı evi ziyaret ettiğini ve kendisine örgütün öğrencileri askeri okullara yerleştirme niyetinden bahsettiğini belirtmiştir. O.K. ise, diğerlerinin yanı sıra, 2013-2014 eğitim-öğretim yılının ikinci döneminde başvuranı öğrencilerin kaldığı evde birkaç kez gördüğünü ve başvuranın söz konusu örgütün hiyerarşisinde önemli bir konumda olduğunu ve öğrencileri askeri okullara katılmaya teşvik ettiğini belirtmiştir.

Anayasa Mahkemesi Önündeki Bireysel Başvuru

Başvurucu gerekli iç hukuk yollarını tüketerek Anayasa Mahkemesi nezdinde bireysel başvuru yaparak diğer hususların yanı sıra mahkûmiyetinin hukuka aykırı olduğundan şikayet etmiştir. Anayasa tarafından korunan eylemlerinin cezalandırılmasının öngörülemez olduğunu ileri sürmüştür. Başvuran, 15 Temmuz 2016 darbe girişiminin söz konusu örgüte atfedilen ilk şiddet eylemi olduğunu ve bu olaydan önce bu örgütün varlığından haberdar olduğuna dair hiçbir kanıt bulunmadığını, dolayısıyla FETÖ/PDY’nin ‘terörist’ niteliğinden habersiz olduğunu ve bu durumun silahlı terör örgütüne üye olma suçunun oluşması için gerekli olan suç kastını oluşturma olasılığını ortadan kaldırdığını açıklamıştır.

Başvurucu ayrıca, bir dershanede çalıştığı, aynı kurumda çalışan bir kişiyle telefon görüşmeleri yaptığı ve maaşının bu kurum tarafından Bank Asya’daki hesabına yatırıldığı hususlarına ilişkin olarak, bunların Ceza Kanunu kapsamında cezalandırılabilir eylemler oluşturamayacağını savunmuştur. Ayrıca genel olarak adil yargılanma hakkının ihlal edildiğinden şikâyetçi olmuştur. Son olarak, özgürlük, mahremiyet ve eğitim haklarının ihlal edildiğinden ve kendisine ayrımcılık yapıldığından şikayetçi olmuştur.

Anayasa Mahkemesi, adil yargılanma hakkının ihlal edildiği iddiasına ilişkin şikayeti açıkça dayanaktan yoksun olduğu gerekçesiyle reddetmiştir.

AİHM ÖNÜNDEKİ YARGILAMA

Başvurucunun AİHM önünde dile getirdiği şikayetler

Başvurucu, 7. madde kapsamında, suç teşkil etmeyen ve 15 Temmuz 2016 darbe girişimiyle herhangi bir bağlantısı bulunmayan eylemler temelinde mahkûm edildiğinden şikâyet ederek Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurmuştur. 

Başvurucunun Mahkeme önündeki beyanları

Başvuran Şaban Yasak ve avukatı, FETÖ/PDY üyeliğine ilişkin suçlamalarını reddetmiştir. Yasak, örgüte üye olmadığını, bu örgütün yapısında herhangi bir pozisyon almadığını ve suçlamalara konu olan faaliyetlerde bulunmadığını belirtmiştir. Yasak, sadece bazı yemeklere ve sohbetlere katıldığını, ancak örgütün gizli yapısında yer almadığını savunmuştur. Ayrıca, ByLock kullanıcısı olmadığını ve Bank Asya’ya yatırdığı paraların da olağan hesap hareketleri olduğunu ileri sürmüştür. Yasak, örgütle ilgili tanıkların ifadelerinin çelişkili ve gerçeği yansıtmadığını iddia etmiş, bu nedenle tanıklıkların güvenilirliğine itiraz etmiştir​.

Yasak ve avukatı, mahkumiyetin, yasaların genişletici yorumlanması ve yasadışı delillerin kullanılması suretiyle gerçekleştiğini savunmuştur. Ayrıca, FETÖ/PDY’nin örgüt olarak tanımlanmadığı bir dönemde suçlamaların yapıldığını, dolayısıyla bu suçlamaların hukuka aykırı olduğunu dile getirmiştir. Avukatları, tanık ifadelerinin yanıltıcı ve güvenilmez olduğunu ve Yasak’ın herhangi bir suç işlediğine dair somut delil bulunmadığını vurgulamıştır​.

Türk Hükümeti’nin Mahkeme önündeki beyanları

Hükümetin beyanlarına göre, FETÖ/PDY örgütü, dini bir maske kullanarak gizli bir şekilde faaliyet gösteren ve nihai hedefi Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasal düzenini yıkmak ve kendi ideolojik düzenini kurmak olan silahlı bir terör örgütü olarak tanımlanmıştır. Hükümet, bu örgütün gizli yapısını, özel iletişim kanallarını, kod isimleri kullanmasını ve finans kaynaklarının bilinmemesini vurgulayarak, bu yöntemlerin bir istihbarat teşkilatı gibi faaliyet yürüttüğünü belirtmiştir.

Hükümet, Yasak’ın örgüt içindeki faaliyetlerinin yüksek sorumluluk düzeyinde gizli bir şekilde yürütüldüğünü ve örgütün amaçlarını bilerek hareket ettiğini savunmaktadır. Yasak’ın örgütün öğrenci yapılanmasında görev aldığı, yeni üyeler kazandırdığı, örgüt toplantılarını düzenlediği ve öğrencileri askeri okullar gibi kamu kurumlarına yönlendirdiği belirtilmiştir. Ayrıca, Bank Asya’ya para yatırma gibi örgütün liderinin talimatlarını yerine getirdiği ve örgütün ideolojisine sadık bir şekilde bağlı kaldığı vurgulanmıştır​.

Bu bağlamda, Hükümet, başvuranın 2010-2014 yılları arasında Çorum’da söz konusu örgütün gizli yapısı içerisinde üst düzey faaliyetler yürüttüğü göz önünde bulundurulduğunda, ilgili zamanın koşullarında, kendisine isnat edilen eylemlerin yasadışı bir örgüte katılım kapsamına girdiğini ve bu nedenle de hukuka aykırı olduğunu öngörebildiğini açıklamıştır. Yerel mahkemeler tarafından tespit edildiği üzere, Hükümet’in görüşüne göre, olaylar, başvuranın örgütün güvenilir bir üyesi olduğunu ve örgüte sarsılmaz bir bağlılık gösterdiğini ortaya koymuştur. Hükümet’e göre, başvuran, örgüt içindeki statüsü göz önüne alındığında, örgütün gizli hücrelerinin aynı zamanda askeri bir yapı içerdiğini ve bu yapının bir parçası olan örgüt üyelerinin zamanı geldiğinde silah kullanabileceklerini kavrayabilecek durumdaydı.

Hükümet, ayrıca, FETÖ/PDY’nin kamu kurumlarına ve güvenlik güçlerine sızarak devlete ait silahları kullandığını ve bu silahları yalnızca kamu kurumlarına karşı değil, sivillere karşı da kullanarak birçok ağır suçu işlediğini belirtmiştir​.

Hükümetin genel tutumu, FETÖ/PDY’nin Türkiye’deki anayasal düzeni şiddet yoluyla yıkmayı amaçladığını ve bu bağlamda Yasak’ın örgüt üyeliğinin, örgütün hedeflerini bilerek ve isteyerek desteklemek anlamına geldiğini savunmaktır.

AİHM’in Değerlendirmesi

Genel İlkeler

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Sözleşme’nin 7. maddesi ile ilgili genel ilkeleri hatırlatmıştır. Mahkeme, “kanun” kavramının hem yasama hem de içtihat kaynaklı yasaları kapsadığını ve bu yasaların erişilebilirlik ve öngörülebilirlik gibi niteliksel koşulları karşılaması gerektiğini belirtmiştir. Mevzuatın genel nitelikte olması, kesin bir şekilde hazırlanamaması nedeniyle, yargısal yorumların kaçınılmaz olduğunu ve bu yorumların hukukun gelişimine katkı sağladığını vurgulamıştır.

Mahkeme, cezai sorumluluk kurallarının yargısal yorum yoluyla zamanla açıklığa kavuşturulmasının Sözleşme’ye aykırı olmadığını, ancak sonuçların suçun özüyle tutarlı ve makul ölçüde öngörülebilir olması gerektiğini belirtmiştir. Ayrıca, yasaların öngörülebilirliğinin, ilgili kişilerin belirli bir eylemin sonuçlarını değerlendirebilmesi için bilgilendirilmiş tavsiyeler alabilmesi gerektiğini vurgulamıştır.

Son olarak, Mahkeme, yerel mahkemelerin hukuktaki olayların değerlendirilmesi ve sınıflandırılmasında daha iyi bir konumda olduğunu ve ulusal mahkemelerin açıkça keyfi olmadığı sürece, AİHM’in bu değerlendirmelere müdahale etmemesi gerektiğini belirtmiştir.

Genel ilkelerin söz konusu davaya uygulanması

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, mevcut davanın, Yüksel Yalçınkaya davasından farklı olduğunu vurgulamıştır. Yalçınkaya, ByLock uygulamasının kullanımı nedeniyle mahkum edilmişken, mevcut davada başvuran, 2011-2014 yılları arasında işlenen eylemler nedeniyle geniş bir delil yelpazesine dayanılarak mahkum edilmiştir.

Mahkeme, başvuranın mahkumiyetine dayanak oluşturan Ceza Kanunu’nun 314 § 2. maddesinin, suçun işlendiği dönemden önce yürürlüğe girdiğini belirtmiştir. Başvuran, Sözleşme’nin 7. maddesi uyarınca mahkumiyetinin iki açıdan ihlal olduğunu ileri sürmüştür: FETÖ/PDY’nin suç işlendiği iddia edilen dönemde “silahlı terör örgütü” olarak nitelendirilmemesi ve başvurucunun yasal eylemler nedeniyle yasaların geniş yorumlanması sonucu mahkum edilmesi. Mahkeme, bu şikayetleri ayrı ayrı değerlendirmiştir.

Başvuranın suçlandığı eylemleri gerçekleştirdiği iddia edilen tarihte FETÖ/PDY’nin bir terör örgütü olarak sınıflandırılıp sınıflandırılmadığı

Mahkeme, mevcut davanın, Yüksel Yalçınkaya davasından farklarını hatırlatmaktadır. Yalçınkaya davasında, başvuran ByLock kullanımı nedeniyle mahkum edilmişti ve eylemleri gerçekleştirdiği sırada FETÖ/PDY’nin henüz iç hukukta terör örgütü olarak sınıflandırılmadığı belirlenmişti. Mevcut davada, başvuran ByLock kullanımıyla suçlanmamış olmasına rağmen, eylemleri 2014 yılı sonundan önce gerçekleştiği için benzer bir durum söz konusudur.

Mahkeme, Yüksel Yalçınkaya kararında belirtildiği gibi, örgütün iç hukukta henüz terör örgütü olarak sınıflandırılmamış olmasının, başvuranın mahkumiyetini Sözleşme’nin 7. maddesine aykırı hale getirmediğini vurgulamıştır. Türk hukuku gereğince, terör örgütü sınıflandırması olmadan önceki davranışlardan dolayı cezai sorumluluk ortadan kalkmamaktadır. Yerel mahkemeler, örgütün terörist niteliğini belirlerken kapsamlı bir inceleme yapmalı ve örgütün amaçlarını, eylem planlarını ve şiddet kullanımını değerlendirmelidir.

Sonuç olarak, Mahkeme, başvuranın eylemlerinin gerçekleştiği tarihte FETÖ/PDY’nin yasaklı bir terör örgütü olup olmadığının değil, başvuranın mahkumiyetinin iç hukukun gereklilikleri ve ilgili yasal düzenlemeler ışığında öngörülebilir olup olmadığının değerlendirilmesi gerektiğine karar vermiştir.

  1. Başvuranın, ilgili kanunların geniş bir şekilde yorumlanması sonucunda yasal fiillerden mahkum edilip edilmediği

Başvuran, ilgili kanunların geniş bir şekilde yorumlanması sonucunda yasal eylemlerden mahkum edildiğini iddia etmiştir. Bu iddiayı incelemek için Mahkeme, terör örgütü üyeliği suçunun kurucu unsurlarını ele almış ve ardından mevcut dava bağlamında bu suçun maddi unsurunu (actus reus) ve kasıt unsurunu (mens rea) incelemiştir.

Terör örgütüne üye olma suçunun kurucu unsurları

Mahkeme, başvuranın mahkumiyetinin Ceza Kanunu’nun 314 § 2 maddesine dayandığını belirtmiştir. Bu madde, devlet güvenliğine ve anayasal düzene karşı suçlar işlemek amacıyla kurulan silahlı örgütlere atıfta bulunmaktadır. Yargıtay içtihadına göre, bir örgütün bu suçları işlemek için yeterli üyeye, araçlara ve şiddet kullanma kapasitesine sahip olup olmadığı değerlendirilmelidir. Mahkeme, ulusal mahkemelerin silahlı terör örgütüne üyelikten mahkumiyet vermesi için, sanığın örgütle organik bir bağının ve bu bağın süreklilik, çeşitlilik ve yoğunlukla karakterize edilmesi gerektiğini vurgulamaktadır.

Silahlı terör örgütüne üye olma suçunun manevi unsuru, doğrudan kast ve suç işleme niyetini içermektedir. Bir bireyin örgütün faaliyetlerine katılması için, örgütün suç işlediğini veya suç işleme niyetinde olduğunu bilmesi ve bu amacın gerçekleştirilmesine katkıda bulunma niyetine sahip olması gerekmektedir. Örgütün varlığına maddi veya fikri katkıda bulunmak yeterli görülmektedir.

Yüksel Yalçınkaya davasında Mahkeme, terör örgütü üyeliğine ilişkin hükümlerin lafzını incelemiş ve bu hükümlerin yerel mahkemeler tarafından yorumlanmasını göz önünde bulundurarak, suçun Sözleşme’nin 7. maddesinde yer alan yasallık ilkesine uygun olarak Türk hukukunda kodifiye edildiğine ve tanımlandığına karar vermiştir (ibid., § 249). Mahkeme, başvuranın ilgili kanunların geniş bir şekilde yorumlanması sonucunda yasal eylemlerden mahkum edildiği iddiasını ayrıca incelemiştir.

Suçun maddi unsuru

Mahkeme, başvuranın mahkumiyetinin Ceza Kanunu’nun 314 § 2 maddesine dayandığını belirtmiştir. Ağır Ceza Mahkemesi, başvuranın söz konusu örgüte kasten katıldığını, gizli yapısında görev aldığını ve bu faaliyetlerin suç unsurları taşıdığını tespit etmiştir. Yerel mahkemeler, sanığın eylemlerini süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk açısından değerlendirerek, örgütün hiyerarşik yapısına uyduğunu ve suç işleme amacını benimsediğini saptamıştır.

Başvurucunun Gülen Hareketi içinde gizlice faaliyet yürüttüğü, kod adı kullandığı ve örgütün mahrem yapılanmasında öğrencilerden sorumlu olduğu iddiasıyla mahkum olduğunu dikkate alan Mahkeme, başvurucunun faaliyetlerinin yasallık karinesinden yararlanmadığını ve eylemlerin cezai amaçla bağlantılı olduğunu belirtmiştir. Başvuran, yasal bir örgüt çerçevesinde hareket etmekle suçlanmamış, aksine, örgütün amaçlarına ulaşmak için gizli ve yasadışı faaliyetlerde bulunduğu tespit edilmiştir.

Mahkeme, bu tespitine varırken ulusal mahkemelerin, mevcut davada olduğu gibi, söz konusu örgüt üyelerinin faaliyetlerinin, örgütün amaçlarına ulaşmak amacıyla gizli olarak yürütüldüğünü ve örgütün, destekçilerinin yararına üniversite giriş sınavlarına veya memuriyete giriş sınavlarına müdahale etmek gibi hukuka aykırı eylemlere de başvurduğunu tespit ettiği iddiasını da dikkate almıştır. Sonuç olarak, Mahkeme, başvuranın yasal eylemler nedeniyle mahkum edildiği yönündeki argümanı ile ikna olmamıştır.

Mahkeme, başvuranın, örgütün hiyerarşisine uyduğunu, emir ve talimatları yerine getirerek örgütün amaçlarına ulaşmayı hedeflediğini ve bu faaliyetlerin yoğun ve sürekli olduğunu kabul etmiştir. Ancak, başvuranın sosyal güvenlik primlerinin örgüte bağlı bir şirket tarafından ödendiği ve bankaya para yatırdığı gibi görünüşte yasal olan eylemlerin, doğrudan terör örgütü üyeliğinden mahkumiyet için yeterli olmadığı belirtilmiştir.

Son olarak, Mahkeme, suçun manevi unsurunun gerektiği gibi tespit edilmediği iddiasını ayrıca incelemiştir.

Suçun kast unsuru

Mahkeme, Sözleşmeci Devletlerin Sözleşme ile korunan hakların normal kullanımı dışında gerçekleştirilen eylemler için cezai yaptırım uygulamakta serbest olduğunu, ancak cezanın kişisel sorumluluk unsuru taşıması gerektiğini belirtmiştir. Ceza Kanunu’nun 314 § 2 maddesinin, yasallık ilkesine uygun şekilde kodifiye edildiğini ve başvuranın örgütün gizli yapısındaki yasadışı faaliyetlerinden dolayı mahkum edildiğini vurgulamıştır.

Mahkeme, başvuranın, FETÖ/PDY’nin gizli yapısı içinde üst düzey faaliyetler yürüttüğünü, örgütün nihai amacını anlayabilecek durumda olduğunu ve faaliyetlerinin hukuka aykırı olduğunu öngörebileceğini belirtmiştir. Hükümet, başvuranın örgüt içindeki konumu ve bağlılığı nedeniyle örgütün silahlı yapısını kavrayabileceğini savunmuştur.

F. Gülen’in beraat kararıyla ilgili res judicata savunması Mahkeme tarafından reddedilmiştir. Mahkeme, her bir davada suçun kurucu unsurlarının varlığının belirlenmesi gerektiğini, bu süreçte örgütün gizli yapısının doğasının dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir.

Mahkeme, ulusal mahkemelerin, başvuranın örgütün gizli yapısına dahil olduğunu, faaliyetlerinin süreklilik, çeşitlilik ve yoğunluk taşıdığını belirten delillere dayandığını ve bu tespitlerin yasallık ilkesine uygun olduğunu değerlendirmiştir. 

AİHM’e göre dava bu bakımdan Yüksel Yalçınkaya davası‘ndan farklıdır; zira Yüksel Yalçınkaya davası’nda, silahlı bir terör örgütüne bilinçli ve kasıtlı olarak üye olmakla eşdeğer tutulan yalnızca ByLock kullanımıdır (Yüksel Yalçınkaya, § 267); oysa mevcut davada başvuran, Sn. Yalçınkaya’dan farklı olarak (Yüksel Yalçınkaya, § 257), ByLock kullandığı kanıtlandığı için değil, söz konusu örgütün mahrem yapılanmasına mensup olduğu gerekçesiyle silahlı terör örgütüne üye olma suçundan mahkûm edilmiştir.

AİHM’e göre başvurucunun, adalet ilkelerine aykırı olmayan, adil yargılanma hakkına ve savunma hakkına saygı gösteren yargılamalar sonucunda Gülen Hareketi’nin hiyerarşisine dahil olduğu, hareketin nihai hedeflerine ulaşmayı amaçlayan ve sürekli, çeşitli ve yoğun nitelikte faaliyetler yürüttüğü ve bu yapı içerisinde belirli bir pozisyonda bulunduğu tespit edilmiştir ve bu tespitler başvurucunun söz konusu örgütün amaç ve yöntemlerinin varlığından haberdar olduğunu göstermektedir.

Karar

aihm karari

Başvuranın şikayetlerini reddeden Mahkeme, ulusal mahkemelerin öngörülebilir bir yorum ve uygulama yaptığını ve başvuranın suçlu bulunmasının hukuka uygun olduğunu belirtmiştir. Sonuç olarak AİHM, başvurucunun mahkumiyetinin kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesini ihlal etmediğine karar vermiştir.

Kararın Fransızca orijinal metnini burada bulabilirsiniz. Karara ilişkin değerlendirmelerime ulaşmak için ise buraya tıklayınız.

AİHM ÖNÜNDEKİ GELİŞMELERDEN HABERDAR OLMAK İÇİN WHATSAPP KANALIMA KATILABİLİRSİNİZ

Whatsapp
  • Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önündeki davalarda yaşanan gelişmelere,
  • Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına,
  • Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi‘nin Türk Hükümeti’ni savunmaya davet ettiği davalara,
  • Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin önemli bildirilerine
  • Yazımlarıma,sıcağı sıcağına ulaşmak için WhatsApp kanalımı takip edebilirsiniz.

AİHM DAVALARI HAKKINDA SMS İLE ÜCRETSİZ BİLGİLENDİRME HİZMETİ

aihm sms
  • Eğer başvuru numaranızı biliyorsanız,
  • Bu başvuru Davalı Devlet’e bildirildiyse,
  • Ve tarafımca takip edilen grupların birisi içerisinde arasında yer alıyorsa

Müvekkillerime sağladığım ‘Ücretsiz SMS ile Bilgilendirme’den siz de faydalanabilirsiniz. Bu hizmetten faydalanmak için buraya tıklayınız.

Similar Posts

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir