Yalcinkaya

Bakanlar Komitesi, Yalçınkaya Kararının Uygulanmasında Sistemik Soruna Dikkat Çekti: Türk Hükümeti’nin yeniden yargılama güvencesiyle dostane çözüm veya tek taraflı deklarasyon yoluyla Sorunu Bitirmesi Gündemde

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, 10-12 Haziran 2025 tarihlerinde gerçekleştirdiği 1531. İnsan Hakları oturumunda, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) 26 Eylül 2023 tarihli Yüksel Yalçınkaya/Türkiye (Yüksel Yalçınkaya v. Türkiye ([BD], no. 15669/20, 26 Eylül 2023; Yalçınkaya kararı ile ilgili görüşlerime ulaşmak için tıklayınız) kararının uygulanma sürecini değerlendirdi. Komite gündeminde “yapısal sorun” olarak nitelendirilen bu dava, yalnızca başvurucunun bireysel durumunu değil, Türkiye’de ceza adalet sistemine ilişkin derin ve yaygın bir problemi de gün yüzüne çıkardı.

Yasal Çerçeve Uygulamada Aşınıyor: Mahkemeden Net Tespit

AİHM, Türk Ceza Kanunu’nun 314. maddesinin – silahlı terör örgütüne üyelik suçunun – metin olarak Sözleşme’nin 7. maddesindeki “kanunilik” ilkesiyle çelişmediğini kabul etti. Ancak, yerel mahkemelerin bu hükmü öngörülemez biçimde genişlettiğini, suçun maddi ve manevi unsurlarını ayrı ayrı ve somut olarak değerlendirmediğini ve delillerin güvenilirliğine ilişkin savunmaları karşılıksız bıraktığını vurguladı.

AİHM’e göre bu durum, yalnızca bireysel adaletin ihlal edilmesine değil, aynı zamanda çok sayıda kişiyi etkileyen sistemik bir yapısal soruna da işaret etmektedir. Mahkeme, karar tarihine kadar 8.000’den fazla benzer başvurunun kendisine ulaştığını belirtmiştir (§ 414).

İnfaz Sürecine Dair Gelişmeler: Yeniden Yargılama Kabul Edildi Ama…

Bakanlar Komitesi’ne sunulan güncel eylem planlarına göre (DH-DD(2025)377), başvurucu Yüksel Yalçınkaya’nın yeniden yargılama talebi yerel mahkemece kabul edilmiştir. Ancak Kayseri’de yapılan yargılamada, Ağır Ceza Mahkemesi 12 Eylül 2024 tarihinde yeniden mahkûmiyet kararı vermiş, dosya istinaf aşamasına taşınmıştır. AİHM bu gelişmeyi yakından takip etmektedir.

Genel Tedbirler Şart: Yalnızca Yalçınkaya Değil, Binlerce Dosya Etkileniyor

AİHM ve de Komite, Türkiye’nin yalnızca bireysel değil, yapısal önlemler de alması gerektiğini belirtmektedir. Mahkeme, kararının yalnızca hâlen iç hukukta derdest olan davalar için değil; aynı zamanda kesinleşmiş, hatta AİHM önünde derdest bulunan davalar için de bağlayıcı sonuçlar doğurduğunu açıkça ortaya koymuştur (§ 418).

Bu kapsamda, Mahkeme üçlü bir ayrıma gidilmesini önerdi:

İç hukukta devam eden davalar için: İç hukukta bazı mahkemeler, örgüt üyeliği suçunun unsurlarını değerlendirme ve sanıklara delillere itiraz hakkı tanıma yönünde olumlu adımlar atsa da, Yargıtay’ın 2017-2022 arasındaki çok sayıda mahkûmiyet kararını alt mahkemelerin yetersiz gerekçesi nedeniyle bozduğu görülmektedir. Bu durum, söz konusu dönemde Yargıtay içtihadının alt derece mahkemelerince yeterince dikkate alınmadığını ortaya koymaktadır.

Kesinleşmiş ama AİHM’ye taşınmamış dosyalar için: Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru ve AYM kararına istinaden yapılan yeniden yargılama yolunu etkili görünmekle birlikte, bu yolların işlevselliği dikkatle izlenmektedir.

AİHM önünde derdest dosyalar için: İç hukukta sonuçlanmış olup Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde derdest olan davalar bakımından, Mahkeme’nin bu davada Sözleşme’nin 46. maddesi kapsamında yaptığı yönlendirmeler dikkate alınmalıdır. Mahkeme, gelecekte benzer ihlallerin çok sayıda davada tespit edilmesinin önüne geçmek amacıyla, yetkili makamların bu karardan gerekli sonuçları çıkarması gerektiğini belirtmiş; bunun özellikle, fakat yalnızca değil, iç hukukta halen derdest olan davalar bakımından geçerli olduğunu vurgulamıştır (§ 418). Bu yöndeki açıklama ve davalı devletin 46. madde kapsamındaki yükümlülükleri doğrultusunda, yetkililerin Mahkeme önünde derdest olan çok sayıdaki başvuruda benzer ihlallerin yeniden tespit edilmesini önlemek için genel önlemler alması teşvik edilmelidir. Bu yaklaşım aynı zamanda Reykjavík Deklarasyonu, Bakanlar Komitesi’nin Sözleşme ihlallerini önleme ve giderme konusundaki kılavuz ilkeleri, iç hukuk yollarının güçlendirilmesine ilişkin Rec(2004)6 sayılı Tavsiye Kararı, Mahkemenin geleceği üzerine düzenlenen üst düzey konferanslar dizisi (“Interlaken süreci”) ve Sözleşme sisteminin uzun vadeli etkinliğine dair diğer temel belgelere de uygundur.

Bakanlar Komitesi’nin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde derdest olan başvurularda dile getirilen şikâyetlerin etkili şekilde giderilebilmesi amacıyla Türkiye’den somut ve güvenilir adımlar atmasını beklemesi; Türk Hükümeti’nin, AİHS’nin 46. maddesinden doğan yükümlülükleri çerçevesinde, yeniden yargılama güvencesiyle dostane çözüm veya tek taraflı deklarasyon mekanizmalarını devreye alarak, söz konusu başvuruların kayıttan düşürülmesini ve bu kapsamda gerçekleştirilecek yargılamalar sonucunda başvurucuların beraat ettirilmesini sağlaması yönünde meşru ve hukuken temellendirilmiş bir beklentiyi gündeme getirmektedir.

Yalçınkaya Kararı Sonrası Türk Yargısında Parçalı Uygulama

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne göre, Yüksel Yalçınkaya kararının ardından Türkiye’deki yargı organlarının tutumu karmaşık ve parçalı bir görünüm arz etmektedir. İlk derece ve istinaf mahkemeleri ile Yargıtay’ın bazı kararlarında, örgüt üyeliği suçunun maddi ve manevi unsurlarının ayrı ayrı değerlendirilmesine ve ByLock verilerine itiraz hakkına daha fazla önem verildiği gözlemlenmektedir. Ancak bu olumlu örnekler sistematik hale gelmemiştir. Özellikle 2017-2022 dönemine ait çok sayıda mahkûmiyet kararının, Yalçınkaya kararında ortaya konan standartlara aykırı biçimde verildiği, hatta bu kararların istinaf ve Yargıtay incelemelerinden geçerek kesinleştiği tespit edilmiştir.

Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru yolunun teorik olarak etkili olduğu kabul edilmekle birlikte, Mahkeme’nin Yalçınkaya kararındaki gerekçeleri bütüncül biçimde dikkate alan ve yeniden yargılamayı etkili şekilde sağlayan kararlar ürettiğine dair yeterli bulgu bulunmamaktadır.

Genel olarak Komite, Türkiye’deki yargı organlarının AİHM kararına kısmen duyarlılık gösterdiğini, ancak bu yaklaşımın bütün yargı kademelerinde ve tüm dosyalara uygulanacak şekilde yerleşmediğini, dolayısıyla sistemik sorunun hâlen devam ettiğini değerlendirmektedir. Bu nedenle Komite, daha güncel, somut ve Sözleşme standartlarına uygun içtihat örnekleri beklemektedir.

Bakanlar Komitesi: Haziran 2026’ya Kadar Rapor Bekleniyor

Mahkeme, Türkiye’nin, yargı organlarının Sözleşme’ye uygun kararlar verebilmesi için eğitim, içtihat denetimi, yasama reformları ve etkin iç hukuk yollarının tesisi gibi yapısal önlemleri devreye sokması gerektiğini ifade etti. Bu kapsamda, Reykjavík Deklarasyonu, Interlaken süreci ve Bakanlar Komitesi’nin ihlalleri önleme kılavuz ilkeleri gibi Avrupa Konseyi belgelerine de atıf yapıldı.

Yetkililerin bu önlemler konusundaki planlarını, Sekretarya’yla paylaşması ve 2026 Haziran ayı sonuna kadar Bakanlar Komitesi’ne rapor sunması çağrısında bulunuldu.

Sonuç: Yalçınkaya Kararı, Türkiye İçin Bir Eşik Noktası

Yüksel Yalçınkaya kararı, yalnızca bir başvurucunun adalet arayışını değil, Türkiye’de ceza yargılamalarının temel ilkelerle uyumunu da sorgulayan tarihi bir dönüm noktası niteliği taşımaktadır. Avrupa Konseyi’nin en üst düzey denetim organı olan Bakanlar Komitesi’nin bu dosyayı sistemik sorun kapsamında değerlendirmesi, kararın sadece bireysel bir hüküm değil, Avrupa İnsan Hakları rejimi içinde Türkiye’ye yöneltilmiş açık bir reform çağrısı olduğunu bir kez daha ortaya koymuştur.

Türk Hükümeti’nin yeniden yargılama güvencesiyle dostane çözüm veya tek taraflı deklarasyon yoluyla Sorunu Bitirmesi Gündemde

Bakanlar Komitesi aşağıdaki hususları vurgulamaktadır:

  • AİHM, ByLock uygulamasının Türkiye’de yaklaşık 100.000 kişi tarafından kullanıldığının belirlendiğine dikkat çekmiş ve bunun benzer nitelikteki binlerce potansiyel yeni başvurunun ortaya çıkmasına yol açabileceğini ifade etmiştir.
  • Bu durumun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi için ağır bir iş yükü oluşturabileceğine dikkat çekilerek, Türkiye’nin bu sistemik sorunu çözmek için hızlı ve etkili iç hukuk yolları oluşturması gerektiği belirtilmiştir.
  • Komite, bu bağlamda özellikle Reykjavík Deklarasyonu’na, Bakanlar Komitesi’nin Sözleşme ihlallerini önleme kılavuz ilkelerine ve Rec(2004)6 sayılı Tavsiye Kararına atıf yaparak, devletlerin yapısal sorunları ve ihlalleri gidermek için iç hukuk yollarını iyileştirmesi gerektiğini vurgulamaktadır.
  • Mahkemenin gelecekte çok sayıda benzer ihlal tespit etmek zorunda kalmaması için, Türkiye’nin etkin iç hukuk yollarını tesis etmesi, gerekirse mevcut yolları genişletmesi ve ulusal düzeyde etkin çözümler üretmesi gerektiği ifade edilmektedir. Bu önlemlerin alınmasının, hem başvuru sahipleri açısından daha hızlı ve tatmin edici çözümler sağlayacağı, hem de Mahkeme üzerindeki yükü hafifleteceği belirtilmiştir.

Teorik olarak AİHM önünde bekleyen davaların, yeniden yargılama taahhüdüyle dostane çözüm veya tek taraflı deklarasyon yöntemiyle kayıttan düşürülmesi ve ardından yeniden yargılama neticesinde beraatle sonuçlanması mümkündür. Ancak, uygulamada bu seçeneğin gerçekleşebilmesi için aşağıdaki şartlar ve gerekçeler dikkate alınmalıdır:


1. Dostane Çözüm veya Tek Taraflı Deklarasyonun Kapsamı

AİHM, başvurucunun mağduriyetinin iç hukukta etkili bir şekilde giderilebileceğine kanaat getirirse, başvurunun dostane çözüm veya tek taraflı deklarasyon ile kayıttan düşürülmesini kabul edebilir. Bu noktada:

  • Türkiye’nin başvurucuya yeniden yargılama garantisi vermesi,
  • Yeniden yargılamanın, AİHM’nin Yalçınkaya kararında vurguladığı kriterlere uygun şekilde yürütülmesi gerektiğini taahhüt etmesi,
  • AİHS madde 6 ve madde 7’deki ihlallerin tamamen giderileceğine ilişkin sağlam ve güvenilir bir taahhütte bulunması gerekir.

AİHM, genelde, dostane çözüm veya tek taraflı deklarasyonun içeriğinin, başvurucunun şikâyetlerini tam olarak karşılayıp karşılamadığını dikkatlice inceler. Bu nedenle yeniden yargılamanın hem hukuki hem de pratik anlamda etkili bir çözüm sunması gerekmektedir.


2. Yalçınkaya Kararının Doğrudan Etkisi

Yalçınkaya kararında (§ 418 vd.), Mahkeme, Türkiye’nin benzer ihlallerin devam etmesini önlemek amacıyla genel tedbirler alması gerektiğini net biçimde belirtmiştir. Bu genel tedbirler arasında:

  • Yeniden yargılama mekanizmasının etkili kılınması,
  • Bu kararın emsal niteliğinin iç hukukta geniş ve tutarlı bir şekilde uygulanması bulunmaktadır.

Dolayısıyla, Yalçınkaya kararına istinaden AİHM önünde bekleyen davaların, yeniden yargılama güvencesiyle çözülmesi, bu karardaki yükümlülüklerle uyumlu olacaktır. Ancak bu durumun gerçekleşebilmesi için, Türkiye’nin iç hukukta ve uygulamada ciddi bir irade göstermesi şarttır.


3. İç Hukuk Yollarının Etkililiği ve Yeniden Yargılama

Türkiye’de, AİHM kararları sonrasında yeniden yargılama yapılmasına ilişkin iç hukukta (CMK m. 311 vd.) açık hükümler bulunmaktadır. Ancak şu anki pratikte:

  • Yeniden yargılama talepleri, özellikle terör örgütü üyeliği suçları bakımından, sık sık reddedilmektedir.
  • Yeniden yargılama kabul edilse bile, ilgili mahkemelerin eski delil ve değerlendirmelerle yeniden mahkûmiyet verdiği örnekler görülmektedir (örneğin, Yalçınkaya’nın kendi yeniden yargılama sürecinde yaşadığı gibi).

Bu nedenle, bu yolun güvenilir ve etkili kabul edilmesi için, Türk yargısının AİHM’nin belirttiği kriterlere tam anlamıyla uyması, yani suçun maddi ve manevi unsurlarını bireysel olarak değerlendirmesi ve ByLock gibi tartışmalı delilleri tek başına suç delili olarak kullanmaması gerekmektedir.


4. Uygulamada Beraat Etme İhtimali

Yalçınkaya kararında açıklandığı gibi, Türkiye’nin mahkemelerinde örgüt üyeliği suçlarının değerlendirme standardı değişirse, özellikle ByLock verisi tek başına delil olmaktan çıkarılır ve sendika, dernek üyeliği ya da Bank Asya gibi faaliyetler suç unsuru sayılmazsa, yeniden yargılama neticesinde beraat ihtimali yükselecektir.

Ancak bunun gerçekleşebilmesi için, yukarıda belirtildiği gibi, uygulamada ve içtihatta köklü bir dönüşüm gerçekleşmesi gerekir.


5. AİHM’nin Yaklaşımı

AİHM, pilot karar mekanizması ve benzeri uygulamalarda dostane çözüm ve tek taraflı deklarasyon yöntemlerini yaygın biçimde desteklemektedir. Mahkeme, bu yöntemlerle benzer davaların ulusal düzeyde etkili biçimde çözüme kavuşturulmasını ve kendi iş yükünün azaltılmasını istemektedir (bkz. Reykjavík Deklarasyonu, Rec(2004)6 Tavsiye Kararı ve Interlaken süreci).

Buna karşılık, Türkiye’nin bu yöntemi kullanabilmesi için, ilgili kişilere yeniden yargılama hakkını kesin bir şekilde tanıması ve bu yargılamanın AİHS standartlarına uygun yürütülmesini sağlaması gerekmektedir.


Sonuç ve Öneriler

  • Evet, prensipte Türkiye, AİHM’de bekleyen dosyaları, yeniden yargılama güvencesiyle dostane çözüm veya tek taraflı deklarasyon yoluyla çözebilir.
  • Bu yöntem, hem başvurucular hem Türkiye hem de Mahkeme açısından daha etkili ve hızlı bir çözüm sağlayabilir.
  • Ancak bunun gerçekleşebilmesi için, Türkiye’nin uygulamada yeniden yargılama yolunu etkili, güvenilir ve tutarlı bir şekilde kullanacağını açık ve somut biçimde göstermesi, yani yeniden yargılamaların AİHM standartlarına uygun biçimde beraatle sonuçlanmasını fiilen sağlaması gerekecektir.

Bu kriterlerin sağlanmaması durumunda ise, AİHM’nin bu tarz dostane çözüm veya deklarasyonları kabul etmesi oldukça düşük bir ihtimal olacaktır.

AİHM ÖNÜNDEKİ GELİŞMELERDEN HABERDAR OLMAK İÇİN WHATSAPP KANALIMA KATILABİLİRSİNİZ
Whatsapp
  • Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önündeki davalarda yaşanan gelişmelere,
  • Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına,
  • Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi‘nin Türk Hükümeti’ni savunmaya davet ettiği davalara,
  • Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin önemli bildirilerine
  • Yazımlarıma,sıcağı sıcağına ulaşmak için WhatsApp kanalımı takip edebilirsiniz.

Similar Posts